"Alen nasıl?" Dedi teyzem bana kaçamak bakışlar atarken. Miskince omuz silktim.
"Uyuyor, her zamanki gibi. Kızın yeni rekorunu kıracak teyze haberin olsun." Dedim gülmeye çalışarak. Amacım sadece bu kötü enerjinin defolup gitmesiydi.
Merih ile olan telefon görüşmesinin ardından bir süre daha ağladıktan sonra bitkin düşüp uyuyakalmıştı. En iyi yaptığı şeydi üzüldüğü zaman uyumak. Ona göre en kolay çözüm yöntemiydi. Keşke uyandığında da gerçekten her şey çözülmüş olsa.
Cemre bir süre daha kaldıktan sonra eve gitmek için hazırlandı. Onu bırakmak için ben de ayaklandım.
"Ayşe teyzeciğim, iyi akşamlar. Ben tekrar uğrarım." Dedi Cemre gülümseyerek. Teyzem de ayaklanıp kapıya kadar eşlik etti.
"Ben de Cemre'yi bırakayım. Yine gelirim." Teyzem gülümseyip kafasını aşağı yukarı salladı. Teyzemle de vedalaşıp merdivenlere yöneldik.
"Barkın, ne olacak şimdi?" Dalgın bakışlarımı Cemre'ye çevirdim.
"Bilmiyorum ki gülüm." Dedim dudak bükerek. Umutsuzca omuzlarını düşürdü. "Şu kızın çektiğine bak. Bir oğlan uğruna... başına gelmeyen kalmadı." Diye ekledim.
"Biliyor musun, çok sevdi. O ilk gün bana anlatmaya çalışırken heyecandan kanatlanıp uçacak gibiydi. Durmadan konuşuyor, sırıtıp şarkı söylüyordu, hatta hoca dersten bile atmıştı rahat durmadığı için... ama hiçbir zaman 'ben bu çocuğa aşığım' demedi, aşkı çok yüce kılıp kendini o mertebeye koymadı. Ama aslında o çok aşıktı..." Cemre burnundan kısa bir soluk verip buruk bir tebessüm sergiledi. Kim bilir daha nasıl anılar canlanmıştı zihninde...
"Of, Barkın, aklım almıyor! Şu hâle bak! Ya Merih'e bir şey olursa..." Cemre'ye doğru baktığımda kaşları hüzünle çatılmış gözleri kızarmıştı. Hızla kolundan tutup kendime çektim ve sıkıca sarıldım.
"Şşşhhh..." dedim saçlarına öpücük bırakmadan önce. "Öyle bir şey olmayacak, ona hiçbir şey olmayacak. Adam gibi tedavisini tamamlayıp buraya geri gelecek ve biz yine dördümüz beraber olacağız. Onlar yine birlikte olacaklar. Yine o kafede saçma sapan karaokeler yapacağız." Tabi halâ hayatta olursa.
"Ben ona 'kışt' diyeceğim, o da bana 'hoşt ' diyecek.." dedim gülmeye çalışarak. Cemre başını göğsümden kaldırıp bana baktı. O sırada çoktan merdivenleri inip binadan çıkmış motora doğru yürüyorduk.
"Peki..." dedi ve hızlıca yutkundu. "O nerede, yani yurt dışında ama nerede, tedavi süreci nasıl gidiyor? Sonuçta onunla haberleşip konuşan sendin."
"Öyle de tam bilmiyorum ki yavrum. Tedavisinin durağan olduğunu biliyorum. Ülke olarak Fransa'da galiba, ama daha fazlasını bilmiyorum." Gözlerinde minik şimşekler çaktığını fark ettiğimde kaşlarım kendiliğinden çatılmıştı.
"N'oldu gülüm, hayırdır?" Dedim motor kaskını ona uzatarak. O ise kafasına takmak yerine tekrar motorun üstüne bıraktı.
"F-Fransa mı?" Kaşlarım daha da çatıldı. "Alen'in halası Fransa'da yaşıyor. Bunu Alen'in öğrenmemesi lazım. Bak onu kesinlikle frenleyemiz, tamam şu ara pek kendinde değil ama ilerleyen zamanlarda onu asla tutamayız." Cemre endişeyle konuştuktan sonra verdiğim tepki sadece "Siktiiiir!" olmuştu.
Bu nasıl benim aklıma gelmezdi! Neyse ki Fransa'da olduğunu ben ve Cemre'den başka kimse bilmiyordu. Yani, inşallah bilen yoktur.
Hoş, bilinse bile Alen gidip koskoca Fransa'yı karışlayacak değil ya! Ayrıca zaten sadece ülkeyi biliyorduk, hangi şehirde olduğunu söylememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ç.I.Ç.E.K | Yarı Texting
Novela JuvenilGöz devirip günlüğümü elime aldım ve tekrar çalan şarkıyı açtım, yazmaya başladım. "Selam Yapraaaam; Okulda sarı kafalı bir herif var. Adı lazım değil baş harfi babam:)" . "Neden çiçek?" Aslında yerinde bir soruydu. Cevap vermeliydim. Kelimeleri zih...