《54》

46 4 6
                                    

Sırt çantamı omzuma atıp üstten valizimi aldım. Serdar çoktan otobüsten inmişti. Ben de indiğimde gözlerim hızla Barkın ve Cemre'yi aradı.

"Şey, gideceğin yere kadar bırakabilirim istersen." Arkamdan gelen sese döndüğümde omzuna attığı spor çantasıyla Serdar bana bakıyordu.

"Teşekkürler. Arkadaşlarım gelecek." Dedim gülümseyerek. O da gülümseyip usulca el kaldırdı.

"Peki, iyi geceler." Deyip ayrıldı yanımdan. Ben de çok da kalabalık olmayan terminalde kendimle baş başa kaldım.

En fazla yirmi dakika beklemişimdir. Barkın ve Cemre gelmişlerdi. Birbirimizle uzun uzun özlem giderdikten sonra saat geç olduğundan fazla vakit kaybetmeyip arabaya bindik.
.
HOME SWEET HOME!

Nihayet evime de geldim. Saat 23.35'i gösteriyordu. Uyumuş olma ihtimalleri düşüktü. Hızla oturduğumuz binaya doğru yürüdüm. Ağır demir kapıyı eskisi gibi güçlükle değil de kolayca açtığımda zaferle gülümseyip asansöre adımladım.

Asansör, katta durduğunda heyecanla asansörden çıkıp kapıyı çaldım. Karşımda annemi veya babamı bekliyorken abi bozuntusunu görmek pek iç açıcı değildi, ama özlemiştim keratayı!

"Laan! Okuldan mı kaçtın ne işin var burada!" Kollarımı açıp boynuna atlayacağım sırada bunları söylemesi kalbimi birazcık kırmış olabilirdi. Kollarımı indirip göğsümde bağladım.

"Sürpriz yapayım demiştim. Bu gün dersim erken bitti yarın da yoktu. Kalbimi kırdın. Pis." Dedim sonlara doğru sesimi kısarak

"Haa.. iyi geç içeri. Annemler salonda." Şuna bakın, zerre özlememiş beni. Köpek. Gerçi, ben de ona pek meraklı değilim ya.

Eşyalarımı girişte bırakıp koşar adım salona gittim. Kollarımı iki yana açıp neşeyle bağırdım.

"Süüpppraaaaaayyzz! Ben geldiiiiim!" Annem ve babam korkuyla yerlerinde sıçradılar. Kıkırdadım. Şaşkınlıkları o kadar gözle görülürdü ki...

"Alen? Kızım hoş geldin!" Dedi babam ayaklanırken. Hızla ona ilerleyip kollarımı hâlâ büyük olan bedenine sardım.

"Yarın dersim yoktu. Sürpriz yapmak istedim." Babamdan ayrılıp anneme sarılacağım sırada dolu dolu bakan bir çift göz beklemiyordum.

"Ama momy ya, don't cry." Dedim boynuna sarılırken. Burnunu çekip gülümsedi.

"Eşşek seni, dalga geçiyor bir de." Gözlerini silip tekrar kollarını bana sardı.

Bol bol hasret giderdikten sonra hepimize birer kahve yapıp yanına yaptığım kurabiyeleri çıkardım. Babam bir ısırık alıp dikkatle kursbiyeyi incelendi.

"Farklı olmuş... bunu siteye eklemelisin." Abim de bir tane alıp hızla ağzına attı. Ağzında koca kurabiye yudumunu çevirirken konuştu. "Normal kurabiye işte, büyütmeyin."

Ah! İşte bir hakaret daha! Ona ölümcül bakışlarımı göndermekte gecikmedim. "Yeme o zaman!" Dedim sinirle. Tabağı önünden çekeceğim sırada aceleyle eline birkaç tane kurabiye aldı.

"Yoo, sana mı soracağım. Uyuz."

"Gıcık." Ali bana dil çıkarıp elindeki kurabiyeleri hapur hupur midesine yolladı. Göz devirip fincandaki son kahve yudumunu da boğazımdan geçirdim. Fincanımı da alıp ayağa kalktım.

"Anneciğim, babacığım... müsaadenizle ben yatsam? Çok yorgunum da.." dedim mahçup bir ifadeyle.

"Tabi aşkım, sen yat dinlen. Yarın konuşuruz." Babama öpücük gönderip yanlarından ayrıldım. Fincanı mutfağa bıraktıktan sonra odama geçtim. Her şeyiyle olduğu gibi duruyordu. Okumadığım kitaplarım, ikili koltuğum, yeşil saçlı bebeğim... bir dahakine giderken onu da alacaktım yanıma.

Ç.I.Ç.E.K | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin