"Of midem kalktı. Devam edemeyeceğim."
"Güzelim saçmalama, devam etmeyip ne yapacaksın? Az kaldı zaten."
"Ay Merih, senin için söylemesi kolay. Gel bir de bana sor."
"Alenim ama zorundasın, biraz gayret et sadece."
"Yok yok, edemeyeceğim." Kalemi gürültüyle test kitabına fırlatıp arkama yaslandım ve saçlarımı geriye doğru savurdum. Yok arkadaş yok, ben tam bir matematik malıyım.
"Ohooo, sınavda ne bok yiyeceksin sen? Şurada kalmış bir kaç hafta."
"Amaaaan şeytan diyor ki salla bea git sezonluk dizi başla." Merih gözlerini hızlı hızlı kırpıştırdı. "Uyma şeytana uyma, euzubesmele getir."
Arkama doğru kollarımı esnetirken istemsizce kıkırdamıştım. Sonra eski halime gelip tekrar kalemi elime aldım.
"Ya bu gerçek hayatta benim ne işime yarayacak ki? Mesela benmari yaparken çikolatanın eriyip erimeme olasılığını mı hesaplayacağım? Çok saçma!" Soruyla bir süre bakıştım ve kalemi tekrar bıkkınlıkla fırlattım. Merih ise abartılı bir şekilde gözlerini devirdi.
"Ben en iyisi Türkçe çözeyim." Merih'in ters bakışlarını şirin olduğunu düşündüğüm bakışlarımla buluştururken diğer yandan da çantamı karıştırıyordum.
"Ya Türkçe çözüp ne yapacaksın, zaten netin otuz beşin altına düşmüyor ki hiç!" Haklı olması benim vazgeçeceğim anlamına gelmiyordu, elbette türkçe netimi fulleyecektim. Hayır, bu kesinlikle matematik belasından kaçış bahanem değil, vallahi bak, yeminle..
"Ya senin finallerin vizelerin sınavların yok mu, git makale falan yazsana." Özür dilerim çiçeğim, matematikten kurtulmamın dolaylı yolusun. Çünkü Merih=Matematik. Ben hayatımda bu kadar matematik seven bir insan görmedim. Ve tabiki matematikliliğinin sonucunu almıştı. İstediği bölümü, pilotajı istediği üniversitede rahatlıkla kazanmıştı. İnek aşkım benim... şimdi benim sevgilim, benim sevmelere doyamadığım canım sevgilim üniversite öğrencisiydi. Pilotaj birinci sınıf öğrencisi...
Çiçeğim elleriyle yüzünü kapatıp bir süre bekledi.
"Of, iyi kalk. Eve gideyim ben, sen de git türkçe netini fulle." Dedi ve büyük bir gürültüyle sandalyeyi ittirerek ayağa kalktı. Gözlerim anında parıldadı. Sonunda... Eşyalarımı hızla toparlamaya başladım. Merih ise gülmemek için dudaklarını bastırıyordu.Eşyalarımı sonunda toparladığımda kafeden çıktık ağır ağır adımlamaya başladık. Kafamı kaldırıp suratına baktım; başını öne eğmiş, dalgın gibiydi. Son zamanlarda olduğu gibi. Koluna sarılıp bir öpücük kondurdum ve başımı omzuna yasladım.
"Bir şey olmuş, ne olmuş?"
"Bir şey olmamış." Diye ağzının içinde geveledi.
"Olmuş olmuş, ne olmuş?" Dedim tekrar. Bıkkınlıkla bana bakınca üstelemememin farkına vardım. Son zamanlarda -iki üç aylık gibi bir süreçten beri- hep bu şekilde dalgındı. Ne olduğunu sorduğumdaysa cevap vermek yerine ters ters bakıyordu, ya da bıkmış gibi...
"Okulunla mı alakalı?"
"Hiçbir şeyle alakalı değil." Dudaklarımı büzüştürüp omuzlarımı düşürdüm.
"Çiçeğim, bana anlatabilirsin, güvenebilirsin. İnan elimden geleni yapmaya çalışırım."
"Alen bir şey yok diyorum niye hâlâ ısrar ediyorsun?" Beklemediğim bu ani çıkışı yüzünden yerimde sıçradım. Kaşlarımı kaldırıp Merih'in gözlerine baktığımda mahcubiyet kırıntıları gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ç.I.Ç.E.K | Yarı Texting
JugendliteraturGöz devirip günlüğümü elime aldım ve tekrar çalan şarkıyı açtım, yazmaya başladım. "Selam Yapraaaam; Okulda sarı kafalı bir herif var. Adı lazım değil baş harfi babam:)" . "Neden çiçek?" Aslında yerinde bir soruydu. Cevap vermeliydim. Kelimeleri zih...