Bora'yı arkamda bırakıp sınıfa döndüm. Kalbim hala normal ritminde atmıyordu. Bacaklarım titriyor, dudaklarımı kurumuş gibi sürekli yalıyordum. Biçimli dudakları dudaklarımda gezinseydi hiçbir şey yapamayacağımı biliyordum. Ya put gibi durur beni bırakmasını beklerdim ya da o beni bırakmadan bayılırdım. Bu teması, önce bedensel tepkilerimi sonra düşüncelerimi karmaşıklaştırmıştı.
Bir erkekle bu niyetle veya bu biçimde bir temasla yakınlaşmamıştım ve lanet olsun ki etkilenmiştim. Bu etkilenme aşk veya masum bir şey değildi. Olsa Kerim'i düşünüp kötü hissetmezdim, öyle değil mi?
Tamamen hormonsal bir şey olmalıydı. Kasıklarımda hissettiğim hafif baskının tüm vücudumu uyarmasının başka bir açıklaması olamazdı çünkü.
Ben daha öpüşmeden böyle hissediyorsam... Ah ne diyordum ben? Lanet olsun. Asla olmaması gereken bir şey olmuştu.
Öylesine şaşkındım ki yüzüme bakıp gözlerini kaçıran sınıf arkadaşlarıma anlam veremiyordum.
Sırama oturup kendimi sakinleştirmeye çalıştığım sırada Canan karşımda dikilmişti.
"Far görmüş tavşana dönmüşsün Asu ne oldu?"
Endişeli sesine bakılacak olursa gerçekten kötü görünüyor olmalıydım. Bu bir yana benimle ilgilenmesine memnun olmuştum. Yalnız hissediyordum. Hayatımdan Bora'yı çıkarınca bir başıma kalıyordum. Hem bu konular hakkında kesin Canan'ın bir bilgisi vardı. Her konuda fikir yürütür çıkarımlar yapardı. Anlatmayı istesem de cesaret edemiyordum. Dilimden dökülürse gerçekliği kanıtlanmış gibi olacaktı. Oysa şimdi sadece ben biliyordum ve ben inkar ettiğim sürece böyle bir şey yaşanmadığı anlamına geliyordu.
Dudaklarımı birbirine bastırdım düşüncelerimi dizginlemek istediğimden.
"Bir şeyim yok." deyip başımı eğdim.
Elini omzuma koyup "Bak bana ne kadar kızgın olursan ol, zor zamanlarında yanında olacağımı bil. Anlatmak istersen buradayım."
Başımı sallayarak cevap verebildim. Yüzüne bakacak olsam ağlardım çünkü. Hocanın derse girmesiyle Canan sırasına geçmişti. Teneffüse kadar kendime gelmeliydim. Derin nefesler alarak ve defterime anlamı olmayan şekiller çizerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Bir süre sonra şoka girme halim geçmişti ama o an aklımdan silinmiyordu. O an öpse hiçbir şey yapamazdım ve bu her şeyin sonu olurdu.
Gerçekten şaşkındım ve en önemlisi hayal kırıklığına uğramıştım. Ece'yi öpüp Kerim'e yaptığı yanlışı bana da yapacaktı. Ama demiştim ben. Arkadaşını sırtından bıçaklayan beni mi yarı yolda bırakmayacaktı.
Ece yanlış biriydi madem, ben de mi öyleydim? Bana saygısı bu kadar mıydı? İnsan sevmediği birini nasıl böyle rahatça öpmeye kalkardı? Bu da yetmezmiş gibi gönlündeki insana saygısı yok muydu bu çocuğun? Melike diye kendini paralarken, tüm saçmalıkların nedeni ona olan aşkı iken aptal bir kırgınlık için verdiği tepki bu mu olmalıydı?
Düşündükçe elimdeki kalemi kıracak kadar sıkar hale geliyordum. İçimdeki öfkeden çok daha fazlasıydı. Onun canını acıtmak istiyordum. Tokat az bile olmuştu.
Teneffüs zili çalınca sınıfa gelen Kerim'i karşıma dikilene kadar fark etmemiştim.
"Asu?" merak dolu gözlerle yüzüme baktığını gördüğümde her şeyi aynı anda hissediyordum. Utandığımı, suçlu olduğumu hissediyordum yok yere. Geldiği için yalnzılığıma merhem olacağı için minnet dolmuştum.
"Hı?" dedim başımı eğerken.
"Dışarı çıkalım mı?"
Başımı sallayıp bir şey demeden ayağa kalktım. Merdivenleri indiğimiz sırada "Bora mesaj attı, iyi olmadığını söyledi. Tartıştınız mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MANOLYA - Bizden Olmaz
Teen Fiction♡WATTYS 2021 GENÇ YETİŞKİN KATEGORİSİ KAZANANI♡ Okulundaki Kerim'e platonik aşık olan Asu, bir sabah okula geç kalır. Bahçede zilin çalmasını beklerken duymaması gereken bir konuşmayı dinler ve aşık olduğu Kerim'in yakın arkadaşı Bora için tehdit ol...