-47-

13.5K 708 160
                                    


Bu hiç iyi olmamıştı. Aylar önce Kerim'in fotoğrafını çekmiştim dayanamayıp. O an benim için çok anlam ifade eden fotoğraf, şimdi tüm mutluluğunu gölgelemişti. Bora'nın değişen ifadesi ve sesindeki o üzgün ton beni öyle yaralamıştı ki panikliyordum.

Varlığını bile unuttuğum bu fotoğraf neden şimdi karşıma çıkmıştı ki? Keşke Bora görmeseydi.

"Unutmuşum, hiç eski fotoğraflara bakmıyorum ki. Seninle beraber görüyorum." dedim içini rahatlatmayı umarak.

Gözlerinin altındaki kızarıklık, içimde bir şeyleri tetikliyordu sanki. 

" Onu hâlâ seviyor musun?"

Gözlerinin içine baktım bir saniye kadar. Çok beklersem şüpheye düşeceğini biliyordum. Onu korkutmak istemiyordum.

"Sevmiyorum, artık sevmiyorum. Çok karışık bir durum farkındayım, inanması da güç ama bazı şeyler değişti." diyebildim sadece. Aklıma ilk geleni söylemiştim.

Yüzüme baktı sorgularcasına. "Mesela?"

Güzel soru. Mesela...

"Onu değil, seni merak ediyorum. Onunla değil, seninle olmak istiyorum. Onu değil seni seviyorum." 

Oh be! Sonunda söyleyebilmiştim. Üzerimden koca bir yük kalkmıştı doğrusu. Keşke çok daha önce deseymişim diye düşündüm. Ben rahatladığımı hissederken Bora çok uzun bir süre yüzüme baktı. Bu hali beni korkutmaya başlamıştı. Bir tepki vermesini bekliyordum. Güzel bir tepki.

Başını iki yana sallayıp yere eğdi. "Bunu söylemek için neden bu kadar bekledin Asu?" 

"Bi-bilmiyorum." 

Gözlerini kapayıp açtı. Beni kendine doğru çekti. Kollarını bedenime dolarken başımı göğsüne bastırdım. 

"Çok fena bir kızsın." derken ses tonu bu kez daha iyiydi. Kollarında olmak ise muhteşemdi. Çok korkmuştum. Bırakıp gideceğini, inanmayacağını düşünmüştüm.

Rahatlayıp kollarımı doladım. Onu sevdiğini söylediğim için ayrıca mutluydum. Sevildiğini duymak çok güzelmiş fakat sevdiğini söylemek, hem kendini hem de senden bir şey bekleyen insana bunu bildirmek de bir başkaymış. Duygular karşılıklı olunca her şey çok güzelmiş gerçekten. 

İlerleyen günlerde telefonumda Kerim'e dair olan tüm fotoğrafları sildim. Onun için tuttuğum bir defter vardı. Onu atmaya kıyamayıp sakladım. Nihayetinde Kerim'i değil Kerim'e olan duygularımın temsili olarak kalabilirdi. Defterimi kitaplıkta en tepeye koyup telefonumu elime aldım. Bora'nın mesaj bildirimini görmeyi umuyordum. Canım sevgilim -ona artık böyle seslenebilirim- yanıltmamıştı beni.

"Mezuniyetime son bir buçuk ay, hazırlanmaya başlamamız lazım."

Mesajı okur okumaz gerilmiştim. Mezuniyetine ben de mi gidecektim? Onun arkadaşlarını da görecektim üstelik. Kerim de bunlardan biriydi. Durumu karmaşıklaştırmaktan korkuyordum. Bora'ya uygun bir dille açıklamayı düşündüm fakat mesaj yoluyla değil. Şimdilik dikkati başka bir yöne çekmeye karar verdim.

"Üniversite sınavına da son bir buçuk ay demek oluyor bu, hazır olman lazım."

"Asu!"

Gülücük atıp "Ama olanı söylüyorum, biliyorsun." dedim.

"Ben söylüyorum peşin peşin. Sonra yetişemedim, hazırlanamadım diye omzumda ağlama."

Bora bunu çok fazla söylüyordu. Çünkü gerçekten omzunda sızlanmayı âdet edinmiştim. Nasıl edinmeyeyim? Boyum kısa olduğu için yan yana geldiğimizde koluna girip başımı omzuna doğru yaslıyordum. Yani tam omzuna tekabül etmiyor ama yakın bir noktaya varabiliyorum ayaklarımı kaldırınca. 

MANOLYA - Bizden OlmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin