-27-

14K 729 186
                                    

Okul çıkışı Bora ile birlikte çalıştığı yere gelmiştik. Yolda Furkan'ı görmüştüm. Okulda yetmezmiş gibi bir de kafelerin olduğu caddede görmek beni rahatsız etmişti. Görmem doğaldı aslında. Sonuçta Bora'nın çalıştığı yer ile Furkan'ın babasına ait olan kafeler karşı karşıyaydı. Yine de Bora yanımdayken onu her gördüğümde tedirgin oluyordum. Özellikle Bora ile yalnızsam bu tedirginliğim artıyordu.

Onu görmezden gelip Pembe Panjur Cafe'ye giriş yaptık. Daha önceki gelişimde de sevmiştim ama şu an daha keyifli bir ruh hali içerisinde olduğumdan gözüme daha güzel gelmişti burası.

Bora'ya baktım. Elindeki kitaptan çözemediği sorularını bulmaya çalışıyor gibiydi. Bu şaşırtıcıydı. Henüz hiç alakasız sorular sormamış, canımı sıkmamış ve her zamanki gibi konuşmamıştı. Kendine has bir dinginlik gelmişti düne göre. Sakindi ve o sakinken neşeli olamıyordu. Hatta geldiğimizden beri koruduğu sessizliği can sıkıcı bir hale gelmeye başlamıştı. Bora bu değildi.

"Hangi konuya çalışıyorsun?" dedim merakla.

Aramızın iyi olduğu söylenemezdi, onu tam anlamıyla affetmemiştim de. Ancak böyle kedi gibi uysallaşıp sessizleşince iletişim kurma isteğiyle dolmuştu içim.

Kitabın sayfalarına bakıp çalıştığı konuyu anlamaya çalışıyordum. Bora'nın lisenin ilk iki yılında hiçbir şey yapmadığını tahmin etmek zor değil. Bu sebeple onun anlamadığı çoğu konuya hakim olduğumu söyleyebilirim. Gelecek sene üniversite sınavına sıkı hazırlanmam gerekti. Hem o zamana kadar benim için alıştırma oluyordu. Yavaşça başını kaldırıp gözlerimin içine baktı.

"Problemler. Paragraf sorusu gibi hepsi." dedi sıkıntıyla. Derslere canını sıktığını ilk defa görüyordum.

"Bakayım hangi konu?" deyip kitabı önüme çektim. Yan yana oturduğumuz için ikimiz de görebiliyorduk. Yani Bora başımın üstünden bakacak kadar rahatlıkla görebilirdi. Vücudunu sandalyenin elverdiği kadarıyla yaklaştırdı bana ve kitaba doğru.

"Hız problemleri..." düşündüm bir süre. Temel mantığı anlamak önemliydi. Elime kalemi alarak soruyu şekille anlatmaya başlamıştım. Birkaç dakika sonra cevabı beraber bulduğumuzda kalemle sonucun altını işaretledim yavaşça.

"Seninle beraber yapınca her şey kolaylaşıyor sanki. Şimdi anladım ama sen yokken yapamayabilirim."

Yüzüne baktım alay mı ediyor diye. Ancak öyle bir belirti görmek bir yana oldukça ciddi bakıyordu. Yüzüme yayılan gülüşe engel olamadım.

"Sakar olduğumu unuttun herhalde?" dedim utançla. Üzerine döktüğüm meyve suları ve kırdığım onca cam şişeyi çabuk unutmuş olmalıydı.

Tek kaşını kaldırıp elmacık kemikleri belirginleşene kadar gülümsedi. Muzur bakışları dikkatimi çekmişti.

"O zaman sözümü geri alıyorum."

Anında kaşlarımı çattım. Gerçekleri konuştum diye sözünden hemen dönmek zorunda değildi.

"Belki kolaylaştırmıyorsun ama öyle hissettiriyorsun. Nasıl denir? Huzurlu."

Bu defa gülümsemedim ama söylediği şey çok hoşuma gitmişti. Kıymet bilemeyen Bora dahi olsa birine iyi gelmek güzeldi. İnsanı bir işe yarar hissettiriyordu.

Bir süre uyum içinde soru çözdük, anlaşılmayan yerleri kaynak kitaplara bakarak çözmeye çalıştık. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamı sağlayan önümüze gelen portakala suyu olmuştu.

Bizden birkaç yaş büyük genç bir erkek portakal suyunu masaya bırakırken önce Bora'ya sonra bana baktı.

"Haluk Ağabey'in ikramı Bora." derken kibarca gülümsemişti. Bora "Eyvallah kardeşim" derken pipetlerden birini benim bardağıma yerleştirmişti.

MANOLYA - Bizden OlmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin