Bildirimlerdeki sorun nedeniyle bölümü güncelledim okurcanlar😘Eylem
Günün birinde 'Ben seni seviyorum Eylem. Kızsam da, küssem de bu değişmeyecek, seni hep seveceğim' demişti abim. Demek zorunda kalmıştı ya da, bilmiyorum. Mahalledeki çocuklarla maç yapmıştık, ikinci yarıda, neden bilmiyorum kavga çıkmıştı. Sekiz-on yaşlarımdaydım sanırım, bodoslama dalmıştım kavganın ortasına. İyi de bir dayak yemiştim. Abim gelip karşı takımdaki çocukların ağzını burnunu kırmıştı sonra.
Bir taraftan kaşımda açılan yarayı temizlerken bir taraftan da söyleniyordu. Çok kızmıştı. Canım çok yanıyordu fakat umurumda değildi, tek bir derdim vardı o an; 'Sen de mi sevmiyor musun artık beni?' diye sormuştum abime. Tüm sinirine rağmen gülmüştü.
Komikti gerçekten. Köy her yandığında benim saç tarama hevesimin pik yapması cidden komikti. Fırat bana dünyanın yalanını söylemiş, Kadir Saranlı beni açık açık tehdit etmiş, odamda bir kadın ölmüş, gidecek yerim, başımı sokacak bir evim bile kalmamıştı fakat ben ayrı olduğumuz dönemde Fırat'ın beni aldattığını düşünerek kahroluyordum.
Oluyordum evet, elimde değildi.
Travmatik olaylar neticesinde savaşmak ya da tepkisiz kalmak yerine yok saymayı tercih ettiğimi söylemişti Can Bey. Bunu zaten biliyorduk, çok da matah bir şey değildi söylediği. Başka türlü baş edemiyordum çünkü, düşüncelerimi o andan kurtarıp çok alakasız bir mevzuya kanalize olmam gerekiyordu.
Fakat az önce verdiğim tepki bir kaçış ya da kurtuluş amacı güderek verilmiş bir tepki değildi. Ben sadakat konusunda modern toplumlarla empati kuramıyor, sevdiğim insan dışında başka bir tene dokunma düşüncesini kabullenemiyordum. Fırat'ı bu kadar seviyorken başka bir erkeğe dokunamazdım çünkü ben, mümkün değildi. Dokunabileni, bunun fiziksel bir ihtiyaç olduğunu iddia edenleri yargılayacak değildim elbette fakat ben yapamazdım. Bana yapılmasını da kaldıramazdım.
Fırat'ın bu konuda benimle aynı fikirde olmadığını, benim aksime cinselliği tabu olarak görmediğini tahmin etmek zor değildi elbette fakat bu konu üzerinde konuşma fırsatımız olmamıştı henüz. Bizim herhangi başka bir konu üzerinde de konuşma fırsatımız olmamıştı henüz, şaşırmıyordum.
Ki zaten görünen köy için de navigasyona gerek yoktu. Ölüdeniz'deki kadının söyledikleri, Nisa'nın birkaç gün önce söyledikleri, Ahu meselesi ve Fırat'ın bizzat tecrübe ettiğim dur durak bilmez performansı düşüncelerimde haklı olduğumun ispatıydı. Nisa'yı aldatan beni neden aldatmasındı ki?
Aylar boyunca gözümün içine baka baka yalan söyleyen adamın sadakatini sorgulamak da ayrı bir ironiydi. Adam içimden geçmişti resmen, başka bir kadınla yatması mı sorundu?
Offf...
Elimdeki dal parçasının ucunu amaçsızca parke taşların arasında gezdirdim. Gecenin bir vakti, Safir Otel'in önündeki kaldırımın en uç noktasına oturmuş, hayatı sorguluyordum. Şu an için daha iyi bir seçeneğim yoktu. Yeterli tatmine ulaşırsam eğer, düzgün bir otele ya da abime gidebilirdim belki, henüz bilmiyordum.
İki metre ötemde dikilen Mustafa "Eylem Hanım" diye seslendiğinde "Hımm" dedim yüzüne bakmadan. Dirseğimi dizime, yanağımı da avucuma yaslamıştım. Keyfim yerindeydi. Otelin beynimi yakan kokusundan sonra kaldırım bana cennet gibi gelmişti.
"Daha ne kadar oturacaksınız burada? Dikkat çekiyoruz."
Mustafa'nın uyarısına karşılık boş gözlerle yüzüne baktım "Bir sigara versene. İçeyim de bakarız sonra."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYAN ÇİÇEĞİ
RomanceFırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...