EylemGözlerimi açtığımda nerede olduğumu idrak etmem bir kaç saniyemi almıştı. Fırat'ın evindeydim. Sabah olmuştu ve gözlerimin önüne serilen manzara geceyi aratmayacak kadar güzeldi. Boynumu hareket ettiremesem de gözlerimi açar açmaz İstanbul'la selamlaşmak gülümsememe neden olmuştu.
Tekli koltukta uyuyakalmıştım ve büyük ihtimalle felç olmuştum. Bacaklarımı altıma aldığım için bacaklarım tutmuyordu. Boynum zaten taş kesilmişti. Elimi boynuma götürüp kafamı kaldırdıktan sonra ayaklarımı yere koyup bacaklarımı esnetmeye çalıştım. Ayakkabılarım hala ayaklarımdaydı.
Değil dinlenmek, dün geceye nazaran daha çok yorulmuştum sanki. En az 750 metrekare olduğunu düşündüğüm evde tekli koltuğa tüneyerek hareket kabiliyetimin yüzde ellisini kaybetmiştim ve bunun için Fırat'a teşekkür etmek zorundaydım.
Başımı tekrar koltuğa yaslayıp ofladım. Dün gece olanlardan sonra bu evde kalmam büyük saçmalıktı. Fırat'ın hakkımda düşündüklerini doğrulamış oluyordum bu hareketimle. Tanımadığı bir adamın evinde kalan bir kız, o adamın kardeşine de yürüyebilirdi pek tabi. Dünya üzerindeki tüm erkeklerin düşüncesi bu yönde olurdu fakat beni gerçekten tanıyan tüm erkekler de bunun böyle olmayacağını bilirdi.
Fırat beni tanımıyordu.
Çok da umurumdaydı!
Ben kendimi biliyordum ve Fırat'ın saçma sapan fikirleriyle ilgilenmiyordum.
Kollarımı geriye doğru uzatıp kaskatı olmuş bedenimi esnettikten sonra cebimden telefonumu çıkardım. Saat yediyi on geçiyordu. Fırat'ın hakkımda ne düşüneceğini düşünmemeye çalışıp terasa çıktım ve konfor vadeden kanepeye oturup bir sigara yaktım. Bir an önce eve gidip duş almalı ve ardından şirkete gitmeliydim. Çalıştığımız firmaların tam listesini çıkaracak ve yapılacak sevkiyatların tarihleriyle beraber Fırat'a rapor edecektim. Daha da önemlisi Fuat Bozdağ'ın açığını kollayacaktım.
Bu süre zarfında hiçbir şey olmamış gibi davranmak işin en zor kısmıydı. Selim'i görmek istemiyordum. Gözlerine bakıp da "Bana bunu nasıl yaptın?" diye hesap soramamak işkence gibiydi ve şirkete gitmem demek her an onu görme ihtimalimin olması demekti.
Salondan gelen adım sesleriyle düşüncelerimden sıyrılıp kafamı çevirdiğimde Fırat teras kapısına bileğini yaslamış bana bakıyordu.
O nasıl bakmaktı?
Ben daha gözlerimi aralamaktan acizken, kargalar henüz kahvaltısını yapmamışken Fırat ve kasları tüm enerjisiyle güne hazır görünüyordu.
"Erkencisin" dediğinde omuz silkip bakışlarımı İstanbul'a çevirdim. Seyir zevki açısından pek fark olmamıştı.
"Boynumda ve bacaklarımda kısmi felç tehlikesi baş gösterince uyanmak zorunda kaldım" dedim gülerek.
Ağır adımlarla görüş alanıma girdikten sonra korkuluklara yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi.
"Çok güzel uyuyordun, kıyamadım."
Sitemimi anlamış, dalga geçiyordu benimle. Yüzündeki alaycı gülümsemeye aynı şekilde karşılık verdim.
"Çok misafirperversin, teşekkür ederim."
"Rica ederim" dedi utanmadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYAN ÇİÇEĞİ
RomanceFırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...