Selam okurcanlarım♥️Bölüme geçmeden önce yazdığım her bölüme hayat veren, yazdığım her sahneyi gerçeğe dönüştüren canım İnci'me geç kalmış bir teşekkürüm var🙏🏻 Zihnime pencere olduğun, hayallerime ışık tuttuğun için çok teşekkür ederim İnci'm. Her zaman söylüyorum, hep söyleyeceğim, ancak bu kadar olur👌🏻 Sayende Eylem ve Fırat'ın gerçekliğinden şüphem kalmadı. İyi ki varsın♥️
Ve siz canım okurlarım♥️
Heyecanınızı, coşkunuzu hiç kaybetmediğiniz ve bunu bana hissettirdiğiniz için hepinize minnettarım. İyi ki varsınız, hep var olun🙏🏻
Satır aralarında buluşmak dileğiyle♥️
Eylem
Penceremin perdesini havalandıran, denizleri köpük köpük dalgalandıran rüzgar, bana da esmeyi anlatıyordu sabah sabah. Esip geçmeyi anlatıyordu. Sorun şu ki benim esip geçmek gibi bir arzum ya da hayalim yoktu, tek istediğim biraz daha uyumaktı.
"Fırat" diye mırıldandım uykumun arasında. Perdeler uçuşuyor, balkon kapısı çarpıyor ve gecenin bir yarısı çoraplarım çıkarıldığı için olsa gerek, ayaklarım üşüyordu. Gözlerimi açmadan yatağın diğer tarafına doğru yuvarlandım, birinin acilen ayaklarımı ısıtması gerekiyordu. Ve beni durdurması. Zira Fırat'ın göğsüne çarparak duracağını düşündüğüm bedenim yataktan düşmek üzereydi.
Son anda ayaklarımı yere basarak kurtuldum düşmekten, yatağın yanındaki komodine tutundum. Çarşafa dolanmıştım bir de üstelik, güçlükle sıyrıldım içinden. Ne saçma sapan bir sabahtı bu böyle?! Fırat neredeydi?
Odanın iki ucundan topladığım çoraplarımı ayaklarıma geçirdim, elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım. Sırtım tutulmuştu soğuktan, esmeyi anlatırken kantarın topuzunu kaçırmış olmalıydı rüzgar. Nafile bir çabaydı fikrimce zira benim esmek için rüzgarın bilgeliğine ihtiyacım yoktu, doğuştan eserekliydim zaten.
Gözlerimi açar açmaz rüzgarla kafayı bozmamın başka açıklaması olamazdı.
Düşüncelerimi sessize almak suretiyle alt kata indim. Sabah sabah hiç çekemezdim, kusura bakmayacaktım artık.
"Fırat" diye seslendim son basamakta. Mis gibi kahve kokuyordu.
"Balkondayım" diye karşılık verdi. Balkona ulaşana kadar bileğimdeki tokayla saçlarımı topladım, ensemi sertçe sıktım. Üzerimden kamyon geçmiş gibiydi. Gemi de olabilirdi, çok emin değildim.
Fırat ipadini masanın üzerine yerleştirmiş, konferans görüşme yapıyordu. Özge vardı ekranda. Ve daha önce görmediğim iki adam.
Kulaklığının birini çıkardı, omzunun üzerinden gözlerime baktı. Lacivert, fazlasıyla şık bir gömlek giymişti, altında şort vardı. Bir de kravat taksa 'Yılın en şık iş insanı' ödülü cepteydi.
Uyuşuk adımlarla yanına ulaşıp kucağına doğru meylettiğimde kamerasını kapattı, hasır sandalyesini geriye doğru ittirdi. Teklifsizce kucağına yerleştim, ellerim yüzüne uzandı dudaklarım dudaklarına "Günaydın."
"Günaydın sevgilim" dedi, boynumdan öptü. "Bilakis" dedi sonra "ben haddinden fazla tolerans gösterdiğimizi düşünüyorum."
"Bana mı?" diye sorarken buldum kendimi ve dudaklarıma kapanan eliyle cevabımı aldım. Benimle konuşmuyordu. Yüzümü boynuna gizledim, ayaklarımı yukarı çektim, iyice sokuldum göğsüne. "Teslim tarihinin üzerinden iki ay geçmiş, tam iki ay." Başını onaylamadığını belirtircesine iki yana salladı "Bu kabul edilebilir bir süre değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYAN ÇİÇEĞİ
RomanceFırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...