Eylem
Saatlerdir boş boş baktığım tavandan gözlerimi çekip telefonumu elime aldım. Ciddi anlamda sıkılmıştım. Bugün cumartesi olduğu için şirkete gitmemiştim ve tüm günü evde pinekleyerek geçirmiştim. Abim yine ortalıktan kaybolmuştu. İki gecedir gelmiyordu, aradığımda ise cevap vermek yerine "Ölmedim merak etme" yazan bir mesaj atmıştı. Ölmediği için sevinmeliydim sanırım çünkü ne yaptığına, günlerce nereye kaybolduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Arada kapımıza gelen arkadaşlarını düşününce bir hayli endişeleniyordum fakat abimle iletişim kurmak o kadar zordu ki uzun zaman önce soru sormaktan vazgeçmiştim.
Sekiz yıl önce babam öldüğünde abim on sekiz ben on altı yaşındaydım. Babamın ölümünün ardından zor geçen üç yılın sonunda annemin evi terk etmesiyle o zor günler çok daha zor günlere evrilmişti. Abim her geçen gün benden biraz daha uzaklaşmış ve yıllar sonra aynı evi paylaşan iki yabancı olup çıkmıştık. Nedenini bilmesem de her seferinde bana öfkeyle bakan gözleri ona ayak bağı olduğumu haykırıyor gibiydi. Suçladığı kişi annemdi belki ama ona ulaşamayan bakışları beni hedef alıyor, her baktığında aramızdaki mesafe biraz daha açılıyordu.
Yatağımda doğrulup telefonumun ekran kilidini açtıktan sonra Selim'e mesaj attım.
"Akşam dışarı çıkalım mı? Patladım sıkıntıdan!"
Babamın ortağının tek oğluydu Selim. Çocukluğumuzdan bu yana hiç ayrılmamıştık. Abimin tüm saçmalıklarına rağmen hep yanımda olmuştu ve şartlar ne olursa olsun yüzümü güldürmeyi başarmıştı. Hiçbir zaman dile getirmesem de ona karşı hissettiklerim arkadaşlıktan çok daha öteydi. Hayatımda bana değer veren çok az sayıda insan vardı. Selim her zaman bu listenin en üst sırasında yer almış, her ihtiyacım olduğunda yanımda olmuştu. Annemin bizi terk edip gitmesiyle içine düştüğüm çıkmazdan Selim sayesinde kurtulabilmiştim.
Bir dakika bile geçmeden mesajıma yanıt gelince gülümsedim.
"Bir saate yanındayım."
Hemen banyoya girip duş aldıktan sonra gardırobumun karşısına geçip kıyafetlerimi tek tek gözden geçirdim. Sonbahar gelmişti ve akşamları epey serin oluyordu. Nereye gideceğimize dair bir fikrim yoktu fakat bunun benim için bir önemi de yoktu. Gideceğim yere göre değil o an ki ruh halime göre giyinirdim genel olarak. Beyaz bir tişört ve mavi kot pantolonumu alıp üzerime geçirdikten sonra soğuk olma ihtimaline karşılık kısa bir ceket giydim. Aynanın karşısına geçip saçlarıma şekil verirken aklım abimdeydi. Umarım başını belaya sokmazdı yine.
Bal rengine çalan kumral saçlarımı geriye doğru attıktan sonra gözlerimin yeşilini ortaya çıkaran koyu renk bir göz makyajı yaptım. Dudaklarımı parlatıcıyla renklendirirken evin önünde duran motor sesinden Selim'in geldiğini anlamıştım. Pencereden bakıp emin olduktan sonra koşarak alt kata indim. Çantamı alıp kapıdan çıktığımda Selim motoruna yaslanmış beni bekliyordu. Kapıyı kilitleyip bahçeyi ikiye bölen yoldan dış kapıya doğru hızlı adımlarla ilerledim. Yeşilköy'de kendine ait bahçesi olan iki katlı bir evde yaşıyorduk. Kendimi bildim bileli bu evde yaşıyordum fakat son yıllarda benim için dört duvardan fazlası değildi. Aile olmadıktan, olamadıktan sonra nerede yaşadığınızın, kiminle yaşadığınızın pek bir önemi kalmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYAN ÇİÇEĞİ
RomanceFırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...