Fırat Ç.Her gece bir öncekinden daha kalabalık olan mekandan bir an önce çıkma arzusuyla bara doğru ilerledim. Tahmin ettiğim gibi oradaydı. Sinem ve Yavuz'la birlikte. Dışarıdan bakınca neşeli bir sohbetin içinde gibi görünse de keyfinin yerinde olmadığı aşikardı, canı sıkkın, morali bozuktu. Ne kadar çabalasam da sabahki kazanın etkisinden çıkamamıştı hâlâ. Sık sık gözleri dalıyor, an'a konsantre olmakta güçlük çekiyordu. Yemek yiyebilmek için insanüstü bir çaba sarf etmiş fakat üç lokmadan öteye geçememişti. Mümkün olsa yiyeceğini çok iyi bildiğim için çabasını görmezden gelmiş, kafasını dağıtmak için farklı yöntemler kullanmıştım. O süre zarfında kafasının bir hayli dağıldığı kanaatimdeydim fakat tek bir bileklik dahi takmadan evden çıkması yanıldığımı anlamama yetmişti. Düşündüğümden çok daha fazla etkilenmişti kazadan, toparlanması zaman alacaktı.
Dalgın bakışlarını Sinem'e çevirirken avucunu göğsüyle omzu arasındaki boşluğa yerleştirdi. Uykusu gelmişti. Ne zaman uyumak istese farkında olmadan aynı jesti yapıyor, hemen akabinde usul usul göğsüme sokuluyordu. Dün geceden sonra yorgun ve uykusuz olması kaçınılmazdı elbette fakat bu gece bensiz uyumasını istememiştim. Bu nedenle de Sinem'le buluşmak istemesi işime gelmişti açıkçası. Deliksiz bir uykunun koynundayken bile varlığımı hissetmek istemesi, çoğu gece sabrımı son raddeye getiren huysuzlukları, benden önce nasıl uyuduğunu, uyuyabildiğini düşündüren sayıklamaları, iç çekişleri, sıçramaları her ne kadar azalsa da kaotik bir günün ertesinde tekrar gün yüzüne çıkabiliyordu.
Neon ışıkların gölgesinde anlam veremediğim şekilde hareketlenince olduğum yerde kaldım. Bir anda tabureden kalkmış ve panik içinde sağa sola bakınmıştı. Tezgahtan aldığı bezle pantolonunu silmeye başladığında anladım, elindeki soda üzerine dökülmüştü. Aramızdaki mesafeyi hızla aşıp yanına gittim. O kadar kızmıştı ki geldiğimi fark etmedi, sert darbelerle pantolonunu silmeye devam etti. Sodaya değildi elbette öfkesi. Yoğun uğraşlar sonucu bastırdığı duyguları dökülen bir sodayla, kırılan bir bardakla ya da kopan bir düğmeyle ortaya çıkabiliyordu çoğu zaman. Şu anda da o kopuş anlarından birinin içindeydi fakat tepkileri çok olağan değildi. Dün yaşadığımız tartışmanın onu bu denli sarsması şaşırtıcıydı. Haklıyken ekseriyetle öfkeli olurdu ve öfkesi dinene kadar canıma okurdu. Dünkü kavgamızda da her zaman olduğu gibi 'haklıyken' neden kaçmıştı benden, kaza yapacak kadar ne kurmuştu kafasında? Hamilelikle ilişkilendirmiştim tepkilerini fakat bu geceki tavırları aklımı karıştırıyordu. Neden bu kadar mahsun, bu kadar dalgındı? Üzüldüğü herhangi başka bir şey mi vardı? Annesiyle karşılaştı demişti Mustafa, o mu incitmişti yine?
"Eylem" dedim kendini daha fazla hırpalamasına engel olmak için. Bir an duraksadıktan sonra pantolonunu silmeye devam etti. Ne yaptığının farkında değil gibiydi.
"Eylem" dedim yine, elini tuttum. Yüzüme bakmamakta kararlıydı. Çenesinden tutarak başını yukarı kaldırdım "Ne yapıyorsun?"
Gözlerime değince nedensiz bir hüzne bulandı gözleri. "Soda..." dedi küçük bir çocuk gibi "soda döküldü üzerime."
Bezi elinden aldım "Tamam" dedim "tamam değiştiririz, sıkma canını."
Dünyanın en büyük suçunu işlemiş gibi büzüldü dudakları. Ağladı ağlayacaktı "Koluma çarptı birisi, elimden kaydı birden. Çok kalabalık zaten bu gece, herkes birbirini eziyor."
Serzenişini fark etmemiş gibi tabureye oturdum, kollarımı beline sararak aramızdaki mesafeyi kapattım "Kalabalık evet. Bu kadar kişiyi içeri almanız hata. Bir üst sınır koymak lazım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYAN ÇİÇEĞİ
RomanceFırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...