18. Bölüm

49.9K 2.5K 1.3K
                                    





Eylem

Uykuyla uyanıklık arasındaki ince çizgide salınmaya devam ederken "Durduk yere başınıza iş alıyorsunuz, size ne?" diye bağıran Hayrünnisa'nın sesiyle huzursuzca kıpırdandım. Fırat "Sessiz!" diye kısık ama uyarıcı bir tonda fısıldadıktan sonra başparmağıyla boynumda daireler çizmeye başlamış ve beni tekrar uykunun kollarına bırakmıştı.

Konuşulanları duyuyordum fakat anladığım söylenemezdi. Zihnen de bedenen de aşırı yorgundum ve dakikalar önce kendimi koyvermiştim. Sadece uyumak istiyordum. Ve Fırat rahat etmem için elinden geleni yapıyordu.

Nisa kısık sesle söylenmeye devam ediyordu. Endişesi Fırat'ın başının belaya girmesi miydi yoksa tek derdi tüm bunların benim yüzümden olması mıydı çözemiyordum. "Saçmalık bu" demişti sonunda "Adama umut vermediğini nereden biliyoruz? Belki de yaşanmışlıkları vardır, kim bilebilir?"

Fırat sinir yüklü bir nefes vermişti. Bağırmamasının nedeni kucağında uyuyor olmam mıydı bilmiyordum ama öyle olmasını istiyordum. Nisa'ya karşı bu kadar sabırlı olması sinirlerimi bozuyordu.

Arda "Yatırsana Abi, tutulacak her yeri" dedi araya girip. Belli ki ortam gerilmesin diye uğraşıyordu. Fırat "İyi böyle, uyanmasın şimdi" dedi sessizce ve boynumdaki yolculuğuna devam etti. İyiydi gerçekten de.

Bir yatak konforunda olmadığı kesindi fakat bedenimi saran güçlü kollar konforlu bir yatağın asla yapamacağı bir şeyi yapıyordu, güvende hissettiriyordu. Aldığım darbeler yüzünden her yanım sızlıyor olsa da o güvenli kollara teslim olmuş, dakikalar sonra uykuya yenik düşmüştüm.

Hissettiğim hareketlilikle gözlerimi hafifçe araladığımda Fırat'ın kucağındaydım yine. Fakat hareket halindeydik bu defa. Başımı kaldırma gücünü kendimde bulamayıp "Ne oldu?" diye mırıldandığımda "Yok bir şey sevgilim" dedi yanağını başıma yaslayıp "Uyuyacağız."

"Hmmmmm" diye mırıldanıp yüzümü boynuna gizledim. Hayrünnisa ve Arda yanımızdaydı demek ki, oyuna devam ediyorduk.

Sırtım yumuşak zeminle buluştuğunda salonda bu kadar yumuşak bir zemin olmadığının, bırakıldığım yerin çok büyük ihtimalle Fırat'ın yatağı olduğunun ve Fırat'ın yatak odasında bizden başka kimse olmadığının pek tabi bilincindeydim fakat tüm bunlar gözlerimi açmam için yeterli olmamıştı. Sadece uyumak istiyordum. Bir araba dolusu dayak yemiştim ve tek istediğim huzurlu bir uyku çekmekti. Şu an için o huzurlu uykunun tek adresi de bu yataktı.

Yatak değil yatağın sahibi olduğunun da pek tabi bilincindeydim fakat konumuz bu değildi. Konumuz hiçbir zaman Fırat'ın anlamadığım bir şekilde bana huzur vermesi olmamalıydı. Çünkü Fırat dünyanın en acımasız, en ukala, en küstah, en tehlikeli adamıydı. O adamın bu gece bana şefkatle bakan gözleri de uyumadan önce gözlerimin önüne gelen son şey olmamalıydı hiçbir zaman.

Ama olmuştu.

Hep yaptığım gibi sağ tarafıma dönüp elimi yanağımın altına koyduğumda ilk defa aşığı olduğum ela gözler canlanmamıştı zihnimde. Saatlerdir şefkatle bakmanın hakkını veren siyah gözler yıllardır bakmaya doyamadığım ela gözleri tahtından etmiş ve uyumadan önce zihnime misafir olmuştu bu gece. O bakışlardaki sahiplenme duygusu beni sarıp sarmalarken tüm yaşadıklarıma inat huzurla uykuya dalmıştım.

Göz kapaklarımın açılması için dakikalardır beni taciz eden güneşe inat ısrarla gözlerimi açmıyordum. Uyumak istiyordum. Değil ayağa kalkmak kolumu oynatacak mecalim yoktu. Neden bilmiyorum dayak yemiş gibi hissediyordum.

İSYAN ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin