Selam canlarım♥️Uzun bir aradan sonra kavuştuk nihayet. Sabırla beklediğiniz için çok teşekkür ediyor ve kuzularımı size emanet ediyorum. Tek bir emojiyle dahi olsa buradayım derseniz çok mutlu olurum🙏🏻
Seviyorum sizi🎈
Eylem
Ada.
Çekirdek ailemin en küçük üyesi.
Miniğim.
Sabahın bu saatinde beni neden uyandırdığını asla ve asla çözemediğim minik yaramazım.
Güneş henüz doğuyordu ve ben son üç gündür olduğu gibi yine uyanıktım. Her sabah bu saatlerde uyanıyor ve terasa çıkıp güneşin doğuşunu izliyorduk. Belli ki gün doğumlarını seviyordu küçük hanım.
Fırat'ı uyandırmamaya gayret ederek yataktan kalktım, çoraplarımı giydim. Sırtüstü yatıyordu neyse ki, kolunu başının üzerinden yastığa yerleştirmişti. Battaniye sadece benim üzerimde olduğuna göre de sıcaktan bunalmış olmalıydı. Bunaldıkça beni soyuyordu normalde fakat bir noktadan sonra çıkaracak bir şey kalmıyordu haliyle. Yine o anlardan birinde söylene söylene uzaklaşmış olmalıydı zira oda gerçekten çok sıcaktı.
Pencereyi açtıktan sonra sabahlığımı giydim ve mutfağa yöneldim. Dün akşam uyku arasında bir şeyler yediğimi hatırlıyordum fakat rüya da olabilirdi, çok emin değildim. Midem kazınıyordu açlıktan.
Domates, salatalık, kıvırcık ve peynirle kocaman bir sandviç hazırladım. Daha faydalı olması ümidiyle maydanoz ve roka ekledim sonra. "Gör bunları Ada Hanım!" diye sitem etmeyi de ihmal etmedim tabii "Sağlıklı bir minnoş olman için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor annen."
Bir bardak su ve sandviçle beraber terasa çıktım, renkli minderlerle kaplı kanepeye oturdum. Mayısın sonlarına yaklaşmamıza rağmen terasa çıkınca üşüyordum hâlâ. Tabağımı kucağıma alıp bağdaş kurdum, kolçaktaki polar battaniyeyi omuzlarıma yerleştirdim. Ve gün doğumunu en güzel haliyle resmeden manzaraya çevirdim bakışlarımı. Ufuk çizgisinden anbean yükselen güneşin sıcaklığı kızıl bir örtü gibi serilmişti şehrin üzerine. Uyku mahmuru İstanbul'un sabahlara özgü bu sessizliğini çok seviyordum. Ada'da benim gibi düşünüyor olmalı ki, günlerdir uykular haramdı.
Sandviçten birkaç ısırık aldıktan sonra sehpanın üzerindeki suya uzandım. Ne mutlu bana ki her sabah bu eşsiz manzaraya açıyordum gözlerimi. Gün böyle aydığı sürece hiç uyumasam da olurdu, asla şikayetçi değildim.
Bardağı sol elimle aldığım için, içene kadar suyun yarısını dökmüştüm. Ve bardağı tekrar sehpaya bırakırken bardak devrildi, kalan suyu da döktüm. "Hay aksi!"
Söylene söylene sildim sehpayı. Safiş'in sözleri kulaklarımda çınlıyordu yine; iki elimle bir uzvu doğrultamıyordum.
Sesim Miço'yu uyandırmış olmalı ki koşa koşa yanıma geldi. Yalnız olduğumu görünce gözleri parladı, kanepeye çıktı hemen. Yastığa uzandı sonra, yanına yatmamı bekliyordu. Yattım mecburen. Oyunbaz bakışları büyük bir zafer kazanmışçasına ışıldadı. Fırat yatak odasına girmesini yasakladığı için keyfi yoktu son günlerde, her fırsatta boynumu tırmalıyordu. Benim bir şikayetim yoktu fakat Fırat tırnak izlerini her gördüğünde olay çıkarıyordu ve görünen o ki Miço bu durumdan büyük bir haz duyuyordu.
Miço'yu göğsüme çekip sırtımı minderlere yasladım ve sandviçten iki ısırık daha aldım. Midemin stabil olduğu nadir anlardan biriydi, ne kadar yesem o kadar iyiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYAN ÇİÇEĞİ
RomanceFırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...