Selam canlarım♥️Bu bölümü başımın tacı, gönlümün ilacı sevgili hayalcimilena ya armağan ediyorum🙏🏻 Yazdığım her satır seninle güzel Edacım, İsyan Çiçeğime olan sevgin, kalbimi fetheden editlerin için çok teşekkür ederim. İyi ki varsın♥️
Eylem
Martı sesinin dünyanın en çirkin sesi olduğunu fark ettiğim an, olduğum yerde kaldım, yüzümü gökyüzüne çevirdim. Gün ağarıyordu ve neden bilmiyorum, martılar bu duruma pek bir sevinmiş gibiydi. Sabahın bu saatinde ciyak ciyak kolbastı oynamalarının başka nedeni olamazdı fikrimce.
Bense sele kapılmış bir su bidonu gibi hissediyordum. İçim bomboştu, azgın sel sularında amansızca sürükleniyordum.
'Sev beni' diye paçalarına yapıştığım adam, 'Sevme beni, bırak' diye revize ettiğim kararıma asla saygı göstermediği gibi, beni zor kullanarak yatına getirmekte de bir sakınca görmemişti. 'Gezen tavuk' kariyerimize 'Yüzen tavuk' olarak devam edecektik ve benim bu duruma itiraz etmek gibi bir şansım yoktu.
İtiraz edecek takatim yoktu aslında. Yalnız kalmak isteğimi defaatle dile getirmiştim fakat bunun yersiz bir çaba olduğunun farkındaydım. Fırat'ın bu gece beni asla yalnız bırakmayacağını biliyordum. Ki haksız da sayılmazdı. Geçirdiğim öfke nöbetinin etkileri hâlâ üzerimdeydi, düz zeminde sallanıyor gibiydim. Fırat'ın yönlendirmesiyle isteksiz adımlarla yata doğru ilerledim. Bir an önce uyumak istiyordum. Fırat büyük bir adımla kıyıya çok yakın mesafedeki yata geçtikten sonra elini uzattı tutmam için "Gel."
Tutmadım elini. Ellerimi sweathirtümün ceplerine yerleştirdim ve hızla yanından geçtim. Beni, abimle konuşmaya mecbur bırakarak ne yapmaya çalıştığını elbette biliyordum fakat bu yaptığını doğru bulduğum anlamına gelmiyordu.
Düşünmeyi bir kenara bırakıp hızlı adımlarla yatak odasına doğru ilerledim. Uyuyacaktım. Uyuyacaktım zira bir noktada uyumalıydı artık insan. Ulu bilge Safiş'in de dediği gibi, hiçbir şey olmasa sabah olurdu.
Devasa boyuttaki kamaraya ulaştığımda yorgunluğum had safhadaydı. Fırat'ın yanıbaşımdaki varlığını ısrarla reddediyor, asla ve asla yüzüne bakmıyordum.
Yatağın bir ucuna oturup önce ayakkabılarımı, hemen ardından tokamı çıkardım. Saç diplerim hâlâ ıslaktı. Fırat dizlerimin hizasına yerleştirdiği sandalyeye oturdu. Parmaklarımı saçlarımın arasına daldırdım, hafifçe savurdum saçlarımı. Allah muhafaza boynum falan tutulurdu, ne yapardık sonra?
Fırat öne doğru eğilerek "Bak bana" dedi yumuşak fakat baskın bir tınıda.
Elim boynuma ulaştı, başımı sağa sola çevirdim dikkatli bir şekilde. Henüz tutulmamıştı, şanslı günümdeydim.
"Yüzüme bak" dedi daha baskın bir tonda. Aldırmadım. Çenemi iki parmağının arasına aldı, zorla baktırdı.
Belli ki söyleyecekleri vardı fakat konuşmasına fırsat vermedim "Sen mi çağırdın abimi?"
Tıpkı bakışlarım gibi sesim de dümdüzdü. Hesap sormak değildi niyetim, sadece bilmek istiyordum.
"Evet ben çağırdım."
Doğrudan gözlerimin içine bakıyor, uzun kirpikleri kaşlarına değiyordu.
Kayıtsızca gülümsedim "İstediğin oldu mu? Memnun musun yaşananlardan?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYAN ÇİÇEĞİ
RomanceFırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...