91. Bölüm

15.9K 1.4K 603
                                    



Her şeye rağmen yanımda olan, İsyan Çiçeğimi yalnız bırakmayan tüm okurlarıma ithafımdır bu bölüm. Sizi seviyorum♥️

Eylem

Yirmi beş yıllık hayatım boyunca gözümün gördüğü, gönlümün bildiği en zor an. Fırat ağlıyor. Tesellim yok, teselli edecek dermanım yok. Sırtımdaki yük kaldıramayacağım kadar ağır, kalkamıyorum oturduğum tabureden. Fırat'a da ağır bu defa biliyorum. Uzaklığı ondan; sırtlanamıyor, kaldıramıyor sırtımdaki yükü, altında eziliyor.

Şarkım bitti, alkış sesleri sustu, sabırsız bir bekleyiş hakim mekanda. Fırat'tan gözlerimi alamıyorum. Aşık olduğum elleri hâlâ yüzünde, bakmıyor gözlerime. Ve yeni bir şarkı başlıyor zihnimin derinliklerinde. 'Sen ağlama, dayanamam, ağlama göz bebeğim sana kıyamam...'

Duymak istemiyorum, susturuyorum elimden geldiğince. Yaşanılan her acıya -bu kadar güzel- şarkı yazmak da biraz show gibi geliyor. 'Al yüreğim, senin olsun. Yüreğim bende kalırsa yaşayamam...'

Sezen Aksu olmasa her şey daha kolay olacak sanki. Acılar içimizde kalacak, etrafa saçılmayacak. Göz görmeyecek, gönül katlanmak zorunda kalmayacak.

Şarkıların canı cehenneme diyerek kalktım tabureden, mikrofonu yuvasına yerleştirdim. O kadar sıkı tutmuştum ki fark etmeden, parmaklarım sızlıyordu. Biraz olsun güç toplayabilmek ümidiyle arkamı döndüm Fırat'a, Yavuz'la göz göze geldik. Bilmiyorsa da anlamıştı neler olup bittiğini, aptal değildi. Fırat'ın çaresizliğini görmesi yeterliydi zira anlaması için. Bir anda tepetaklak olmuştu hayatımız, onulmaz dertlere gark olmuştuk.

İleri doğru hareketlendiğinde başımı iki yana sallayarak uzaklaştım sahneden. Şimdi değildi. Konuşmak için en doğru insan Yavuz'du belki ama şimdi değildi.

Fırat'ın yanına gidene kadar üç kez sekteye uğradı adımlarım. Derin nefesler aldım, dualar ettim. Dizlerimin üzerine çöküp, içim çıkana kadar ağlamak istiyordum fakat içinde bulunduğumuz süreçte benim isteklerimin hiçbir önemi yoktu. Derhal kendime gelmek, gözyaşlarımı yutmak ve sevdiğim adamın gözyaşlarını silmek zorundaydım.

Locanın bulunduğu, nispeten karanlık alana ulaştığımda gözyaşlarıma hakim olmak öyle zordu ki, dudaklarımı parçalarcasına ısırmak zorunda kaldım. Fırat başını tamamen öne eğerek ellerinin arasına almış ve dış dünyaya açılan tüm kapılarını kapatmıştı. Beni de dışarıda bırakarak üstelik. Kendi iç dünyasında çetin bir savaş verdiğini biliyordum fakat yine de buna hakkı yoktu; beni içeri almak zorundaydı. Savaş da olsa, kuşlar da uçuşsa, orası benim evimdi.

Evimin kapısını az da olsa aralayabilme ümidiyle yanına oturdum, kolumu sırtına yerleştirdim. Başı hâlâ öndeydi, bakışları yerde. Öne doğru eğilerek yüzüne uzandım, "Fırat" dedim titreyen sesimle. Onu böyle görmek tüm direncimi kırıyor, kolum kanadım paramparça oluyordu.

Yüzüme bakma cesaretini gösteremedi. Ellerini yüzüne kapattı, başını iki yana salladı 'Git' der gibi.

Eline uzandım, "Fırat" dedim yine "yapma n'olur. İyiyim ben, iyi olacağım söz veriyorum. Üzme kendini bu kadar."

Göğsü sıkışıyormuş gibi nefeslendikten sonra avuçlarını gözlerine bastırdı. Yüzüme bakmıyor, bakamıyor, bakamadıkça kendine yükleniyor ve içindeki savaşın tüm cephelerinde mağlup oluyordu.

Parmaklarım kendiliğinden saçlarının arasına karışırken alnımı şakağına dayadım, "Sevgilim" diye mırıldandım. Boğazıma kadar derde kedere bulanmışım da, gözlerime bir baksa tüm acılarım dinecekmiş gibi hissediyordum. Bakmıyordu.

İSYAN ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin