EylemSaadet Hanım'ın kafama attığı taş Büyük Menderes'in sinirine isabet etmiş, ısıtıcıların yoğun bir çaba sarf ederek oluşturduğu sıcak ortam bir anda buz kesmişti. Şule'nin de masayı terk etmesiyle tavan yapan gerginliği Sedef Hanım'ın "Ne yaptın anne?" diyen kederli sesi böldü.
Saadet Hanım geriye doğru yaslanıp "Benim lafım ortaya" dedi "marazı olan değil yarası olan gocunsun!"
Büyük Menderes'in marazı neydi ki?
"Aşk olsun anne" dedi Sedef Hanım sitemle "Böyle bir günde edilecek laf mı?"
Fırat bacağımın üzerindeki elimi avucunun içine aldı. İfadesiz bakışları Saadet Hanım'ın üzerindeydi.
"Ne konuşacağımı sizden öğrenecek değilim!" dedi Saadet Hanım. Her ne kadar umarsız görünmeye çalışsa da huzursuz olduğunu hissedebiliyordum.
"Çok teessüf ederim babaanne..." diye araya girdi Arda "Mehmet Çakır tarafından sana emanet edilen safkan soyumuza her bakımdan yetersiz gördüğün cibiliyetsiz hatunların annelik etmesine şiddetle karşısın biliyorum ama bunu böyle ulu orta dile getirmen hiç hoş olmadı. Şule üstüne alındı bak." Başını kınarcasına iki yana salladı fakat gülüyordu "Yakışmadı Saadet Hanım!"
Allah cezanı versin Arda.
"Arda!!!" diye bağırdı Fırat. İfadesizliğinin altında fokurdayan lavların sıcağı ses tonuna yansımıştı. "Kapa çeneni! Geldiğine pişman etmeyin insanı!" dedi gözlerini Saadet Hanım'a dikip. Başını tehditkâr bir şekilde yukarı kaldırdı sonra "Yüceler yücesi soyadımızın saygınlığını bu kadar düşünenler kendi anneliğini sorgulasın önce. Ben dahil bu masada oturan hiç kimsenin marazı da yarası da yok, boşuna uğraşmayın!"
Saadet Hanım'ın öfkeyle açılan gözlerine meydan okurcasına yükseldi sesi "Hiç derdimiz yokmuş gibi saçma sapan muhabbetlerle insanların huzurunu kaçırmayın artık, yeter!"
"Huzurumuz kaçalı çok oldu!" dedi Saadet Hanım. Bunu söylerken gözlerini gözlerime dikmiş, kaçan huzurlarının tüm sorumluluğunu sırtıma yüklemişti.
Başımı öne eğip bakışlarımı masadaki zeytinlere yönelttim. Öfkeli bakışlarına verecek bir cevabım yoktu. Torunu Hayrünnisa'yı değil beni seçerek asrın hatasını yapmış, o hatanın yükünü çekmek de bana düşmüştü. Sefasını sürdüğüm gibi cefasını da çekecektim mecbur.
Saadet Hanım öfkesini de alarak aramızdan ayrılırken Sedef Hanım "Ben Şule'ye bir bakayım" diyerek onu takip etmiş, yenge de hiçbir açıklama yapmadan masayı terk etmişti.
Fırat avucundaki elimi sımsıkı tuttuğunda başımı kaldırıp gözlerine baktım. Öfkeliydi. Nasıl olmasındı ki?
Arda'nın "Evlenirsem siksinler beni!" diyen sesiyle yorgun ve bıkkın bir nefes verdi.
Arda da evlenmeyeceğine göre Çakır soyu kurumuştu. Tek ihtimal Ekrem Bey'in iyileşmesiydi. O da ancak tüp falan olurdu herhalde.
Fırat elimi bırakıp bir sigara yaktı. Ben de pakete uzandım fakat izin vermedi. Sigara paketini elimden alıp "Kahvaltını yap önce" dedi. İtiraz etmedim. Tabağıma aldığım simiti Fırat'ın talimatıyla masaya gelen kahveyle birlikte yemeye başladım. Kendisine sade Türk kahvesi söylemişti.
Fırat sigarasını bitirdiğinde Meriç ayaklanmıştı. "Otur!" dedi Fırat buyurgan bir tonda. Günah keçisi bu defa Arda değil Meriç olacaktı anlaşılan. Tabii bu iyimser bir tahmindi. Kabak benim başıma da patlayabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSYAN ÇİÇEĞİ
RomanceFırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...