30. Bölüm

46K 2.1K 1K
                                    







Eylem


Gözlerime dolan yaşlara kilit vurup "Bırak beni abi..." dedim yalvarır gibi "İzin ver yalan da olsa sevildiğimi hissedeyim. Hayatım boyunca ilk kez değerli olduğumu hissediyorum, bırak da tadını çıkarayım."


"Eylem" dedi abim bana doğru hareketlenip. Ses tonu pişmanlıkla kavrulmuştu.

Mustafa aramızdaki mesafeyi kapatmasına izin vermedi. Öyle bir sıkıyordu ki boğazını kıpkırmızı olmuştu abimin yüzü.

"Bırak abi" dedim elimi havaya kaldırıp "Zorlama artık. Ben seni anlıyorum. Suçlamıyorum da. İçin rahat olsun kızmıyorum da. Sen de bana kızma. Kızsan da umurumda değil çünkü. Şu saatten sonra benim kimseye verilecek hesabım yok. Ki zaten, kimsenin benden hesap sormaya hakkı da yok."

Abim çırpınmayı bırakıp bomboş gözlerle gözlerime baktığı için Mustafa kolunu gevşetti, abimi serbest bıraktı. Aynı anda Fırat bir adım öne çıkarak yanımda yerini almıştı.

Gözümden akan bir damla yaşı silip "Derdin benimle mi yoksa Fırat'la mı bilmiyorum ama sıkıldım artık bu tavırlarından" dedim titreyen sesimle "Ya açık açık konuş; seni böylesine öfkelendiren neyse söyle, ya da sus abi. Üzme artık beni."

Elim Fırat'ın eline uzandı. Parmaklarımı parmaklarına kenetleyip sımsıkı tuttum elini. Elleri bana bu kadar iyi geliyorken bırakamazdım o elleri, çok saçmaydı.

Fırat gitme vaktimizin geldiğini anlatırcasına bir adım öne çıkıp gözlerime baktığında gözlerimi abimin dumanlı yeşil gözlerine diktim "Şimdi izin verirsen mutlu olmak istiyorum abi, yorma beni lütfen... lütfen."

Fırat hızlı ve kararlı adımlarla merdivene yöneldiğinde abimin gözlerine son kez baktım. İstemiyordu fakat kabullenmişti gidişimi. Müdahale etmedi. "Yapma" diye fısıldadı sadece başını iki yana sallayıp "Gitme Eylem."

Sessizce aşağıya indikten sonra dresuarın üzerinde duran çantamı aldım ve dışarı çıktık. Kapının önünde bizi bekleyen cipe bindiğimizde aramızdaki tuhaf sessizlik de bize eşlik ediyordu.

Sahil yolu boyunca hız kesmeden ilerlerken içine düştüğüm karanlığın boğazdaki yansımasını izliyordum. İstanbul gibiydim bu gece.

Karmaşık.

Abimle birlikte sürdürmeye çalıştığımız  çürümeye yüz tutmuş abi-kardeş ilişkimiz büyük bir darbe daha almıştı bu gece. Uzun zamandır ertelediğimiz büyük patlama sonunda vuku bulmuş, ve yazık ki Fırat o patlamaya bizzat şahit olmuştu. Mutsuzdum. Abimle geldiğimiz noktayı düşündüğümde mutlu olmam mümkün değildi fakat huzurluydum da bir taraftan. Aldığım karardan dolayı en ufak bir tereddütüm yoktu. Aşık olmuştum ve ne olursa olsun sahip çıkacaktım aşkıma.

Abimin kalbimdeki yeri hiçbir zaman değişmeyecekti. Ben onu severken yanımda olmamasını kabullenmiştim zaten, değişen çok bir şey yoktu. Uzaktan sevmeye devam edecektim. Bir tarafım eksik de olsa, 'Abi' dediğimde koşarak geleceğini bilerek yaşamaya devam edecektim.

Bakışlarımı Fırat'a çevirip bir sis bulutunun içine hapsolan zihnimi toparlamaya çalıştım. Kaşları çatık, yola sabitlediği bakışları sertti. 'Nereden çattım bu depresife?' diye düşünüyordu muhtemelen.

Yüzüne baktığımı fark ettiğinde gözlerini kısa bir an yoldan çekip gözlerime baktı. Çatık kaşları yukarı doğru havalanmış, sert bakışları yumuşamıştı o kısacık anda.

Dikkatini tekrar yola verirken avucunu çenemin altına yerleştirip başparmağıyla yüzümü okşadı. Yine sormayacaktı. Ben de anlatmayacaktım. Anlamıştı muhtemelen nesini soracaktı ki?

İSYAN ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin