20. Bölüm

48.8K 2.6K 1K
                                    







Eylem

Fırat'ın dudaklarının damağımda bıraktığı mayhoş tadın etkisiyle arş-ı alaya doğru tırmanırken ellerim arsızca saçlarında geziniyordu. Sadece nefesim değil iflahım da kesilmişti fakat geri çekilmiyor, geri çekilmesine izin vermiyordum.

Ben izin vermesem de Fırat yaşamamızı istiyor olmalı ki birbirine karışan nefeslerimiz tükendiğinde dudaklarımı serbest bırakıp geri çekildi. Arzu dolu bakışları yüzümde geziniyor, değdiği yeri yakıp kavuruyordu.

Aramızdaki yoğun elektrikten onun da iflahı kesilmiş olmalı ki bir süre sonra alnını alnıma yaslayıp derin bir nefes verdi. Ne düşündüğünü bilmiyordum fakat kendi içinde bir savaş verdiğini hissediyordum nedensizce.

Benimse tek düşündüğüm dudaklarının bana yaşattığı tarifi imkansız duygulardı. Hayatımı alt üst eden onca felaketin içinde günlerdir ilk defa nefes aldığımı hissediyordum. Şu an olduğum yerden mutluydum ve ötesini düşünmek istemiyordum. Fırat bana iyi geliyordu. İyi gelmemesi gerekiyordu belki ama bu, öyle olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Kollarımı boynundan uzaklaştırdığımda geri çekilip gözlerime baktı. En az benim kadar etkilenmiş görünüyordu dudaklarımızın birlikteliğinden fakat belli ki benim tepkimi ölçmeye çalışıyordu. Ne tepki verilirdi ki?

'İyi ki öptün' denmezdi.

'Biraz ani oldu ama olsun' hiç denmezdi.

'Böyle öpülür mü zalımın oğlu' hiç ama hiç denmezdi.

'Valla sen öpmesen de ben zaten dalacaktım' hevesli gibi gösterirdi.

'Boş ver ya olur öyle bazen' çok önemsiz kılardı öpüşmemizi.

'Böyle öpmek olur mu gözünü seveyim?' olurdu ama işte söylenmiyordu ki.

"Özür dilerim" dedim son dakikaları hiç yaşanmamış sayıp. Sorarcasına gözlerini kıstığında "Kardeşin olduğunu bilmiyordum, yani öyle demek istemedim, şey dedim ya hani..." dedim mahcup bir tavırla.

"Meriç" dedi saçmaladığım kısmı es geçip "En küçüğümüz."

"Ama Meriç erkek ismi gibi olunca ben düşünemedim" dedim saçmalığımı gözüne gözüne sokup.

"Gördüğün gibi kız" dedi ısrarla fakat ben de konuyu kapatmamakta ısrarlıydım.

"Ama siz de kaç kardeşsiniz yani? Annenle baban maşallah hiç boş durmamışlar. Ben nereden bileyim kız kardeşin olduğunu?"

Avuçlarını başımın iki yanından arkamdaki duvara yaslayıp "Susacak mısın ben mi susturayım?" dedi gözlerine kadar ulaşan imalı gülümsemesiyle.

Susturma yöntemi her ne kadar aklımı başımdan alıyor olsa da "Yok sen susturma" dedim gülümseyerek "Ben susarım."

Gözlerindeki hayranlık dolu bakışlara eşlik eden eşsiz gülümsemesi beynime sağlı sollu kroşeler çakıyordu. Düşünemiyordum.

"Bence de sus sen" dedi gözlerini dudaklarıma sabitleyip.

Ölüyordum sanırım.

Beyaz ışığı görmüştüm an itibarıyla.

Ben beyaz ışığa doğru giderken odanın kapısı ardına kadar açılmış ve Hayrünnisa sorgusuz sualsiz içeri dalmıştı. Tabii bizi uygunsuz bir durumda gördüğü için attığı ilk adımda ayakları yere çivilenmiş gözleri Fırat'ın gözlerine sabitlenmişti. Alışmış olması gerekiyordu bence ama inkar aşamasını geçemiyordu bir türlü.

İSYAN ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin