39. Bölüm

35.7K 1.9K 1K
                                    





Eylem

Hastaneden içeri girdiğimizde Fırat'ın adımlarına yetişebilmek için koşuyordum adeta. Yol boyunca ağzından tek kelime çıkmamış, Oğuz'un teselli etme çabalarını keskin bakışlarıyla durdurmuştu. Uzanıp elini tutmak, yanında olduğumu söylemek istiyordum fakat yanında olmamın gözlerine yerleşen kederi yok etmeye yeteceğini sanmıyordum.

Asansöre binip yoğun bakım ünitesinin bulunduğu ikinci kata ulaştığımızda Fırat telaşlı adımlarla asansörden indi. Oğuz da peşi sıra ilerlerken çekingen adımlarla asansörden indim ve Fırat'ı takip ettim.

Koridorun iki yanındaki koltuklarda dağınık bir şekilde oturan Çakır ailesi Meriç'in "Abi" diyen sesiyle aniden hareketlenmişti. Tüm bakışlar aynı anda Fırat'a çevrilirken Meriç koşarak abisine sarıldı. Narin bedeni güçlü kollarla sarmalandığında omuzları şiddetle sarsılmaya başlamış, sessiz hıçkırıkları Fırat'ın göğsünde kaybolmuştu.

Fırat "Şşşttt tamam" dedikten sonra dudaklarını Meriç'in saçlarına bastırdı. Kahroluyordu, görüyordum.

Sedef Hanım oturduğu koltuktan yavaşça kalktı. Gözleri yaşlı fakat duruşu mağrurdu. Başını yukarı doğru kaldırmış doğrudan Fırat'a bakıyordu. Meriç nispeten sakinleştiğinde Oğuz elini omzuna yerleştirip Meriç'i kendine doğru çekti. Fırat'ın adımları doğrudan annesine yönelmişti. Sedef Hanım'ın bakışlarına yerleşen teslimiyet Fırat'ın Çakır ailesi için ne kadar önemli olduğunu ortaya seriyordu. Bir annenin kendisine uzanan ellere teslim olduğunda küçük bir çocuk gibi gözyaşı dökmesi tam da bu yüzdendi. Omzundaki yükleri oğluna teslim etmiş ve gönül rahatlığıyla ağlamaya başlamıştı.

Fırat avucunun içine aldığı elleri sımsıkı tutup "Sorun ne?" diye sorduğunda Sedef Hanım başını yavaşça iki yana salladı. "Akciğer embolisi dedi doktor. Solunum yetmezliği nedeniyle yoğun bakıma aldılar. Hayati tehlikesi..."

Yarım kalan cümlesi Fırat'ı perişan etmeye yetmişti. Nasıl olmasındı ki? Babası ölmek bir insanın başına gelebilecek en büyük felaketlerden birisiydi. Daha kötüsünü yaşamamıştım ben. Babam gözlerimin önünde ölmüştü ve o an yaşadığım acı hiçbir acıyla kıyaslanamazdı. O an'ı zihnimden silebilmek için kim olduğumu unutmaya, hayatımı sil baştan yaşamaya bile razıydım fakat imkansızdı.

Fırat en ufak bir zayıflık belirtisi göstermeksizin Sedef Hanım'a sarıldığında Arda'yla göz göze gelmiştim. Sırtını duvara yaslamış, boş gözlerle etrafa bakıyordu. Bana baktığının bile farkında değil gibiydi. Gözlerinde bu sahnenin ilk kez yaşanmadığına dair ipuçları vardı. Yorgun bakışları çaresiz bir kabullenişin izlerini taşıyordu.

Onu böyle görünce içim parçalanmıştı. Boynuna sarılmak, üstüne sinen kederi çekip almak istiyordum fakat yapamıyordum. O hakkı kendimde bulamıyordum.

Mehmet Abi Fırat'ın yanına gelip omzunu hafiçe sıktıktan sonra durumun ciddiyetini anlatan endişeli bakışlarına tezat bir sakinlikle "Bunu da atlatacak" dedi. Annesinin sırtında gezdirdi sonra elini "Hep birlikte atlatacağız."

Fırat'ın sessizliği çığ gibi büyürken Sedef Hanım Mehmet Abi'nin yönlendirmesiyle az önce kalktığı koltuğa tekrar oturdu. Hemen yanındaki koltukta Saadet Hanım oturuyordu. Gözlerini karşı duvardaki bir noktaya sabitlemiş, hiç kıpırdamadan öylece oturuyordu. Öyle bir hüzün vardı ki bakışlarında, gözlerinden taşan acının baktığı noktayı eritebileceğini hissetmiştim. Babası ölmekten daha büyük bir felaket varsa o da hiç şüphesiz Saadet Hanım'ın gözlerine yerleşen korkunun gerçek olmasıydı. Çocuğunu kaybetme korkusu bir annenin gözlerindeki ışığı söndürmüş, daha önce şahit olduğum güçlü duruşunu yerle yeksan etmişti.

İSYAN ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin