"Nasılsa herkes... Elbet bir gün yaşattığı her şeyi yaşar. Yaşamasa bile mutlak surette ceremesini çeker."
Masanın çevresindeki tüm bakışlar bana dönerken, konuşmaya devam eden kişiyi dinlemeye çalıştım. Dinlemeye çalıştım diyorum, çünkü söylediği hiçbir şeyin kulağıma layık bir tarafı yoktu.
"Değil mi Alazoğlu?" dedi ve bakışlarını bana çevirdi. Masada gezen gözleri şimdi sadece benim üzerimdeydi. Suratında pis bir sırıtış vardı. Karın ağrısı şimdi belli olmuştu..
Dilimi dişlerimde gezdirdim ve tek kaşımı havaya kaldırıp oturduğum koltuğun bir yanına dirseğimi yasladım.
"Böyle bir kanıya varmanızı, yaşattığınız her şeyi yaşıyor oluşunuza bağlıyorum." dedim ve birkaç kişi oturduğu yerde dikleşti. Kimi boğazını temizledi, kimi ise bakışlarını kaçırıp kaşlarını havalandırdı. Çünkü kurduğum cümle ortamın havasını bir bıçak misali kesmişti. Akan kan damla damla gerginlikti.
Benden sonra konuşan olmayınca gülümsedim. Burada ki herkes arkadan iş çevirirdi, ben ise pat diye suratına söylerdim insanın.
"Buraya iş konuşmaya geldik, imza atmaya, senet yapmaya geldik. Eğer oturup öğüt vermek istiyorsanız onun yeri burası değil."
"Abi." dedi Behsat kulağıma eğilip. Onu elimle susturdum ve konuşmama devam ettim.
"Şimdi, söylediklerimi yazıp imza atacak mısınız atmayacak mısınız?"
Yerimden hafif şekilde doğruldum ve on sekiz adet kalem ve kağıdı masanın ortasına ittim. Ardından ceketimi düzeltip geri oturdum. Birçok bakış vardı üzerimde.
Salon görevlisi kağıt ve kalemleri kişilerin önüne teker teker koydu. Lafımla susturduğum ihtiyar sakalını kaşıyordu. "Bu işte bir iş var."
"Anlamadım?" dedim ve ona baktım. "İşin içinde iş olmazsa, zaten o bir iş olmaz.." Anında yüzümü buruşturdum. "Bakın sizin gibi öğüt verir oldum. Sizi size maruz bıraktım, bağışlayın." Çökmüş yüzünde çenesi kasıldı ve bakışlarımı başka yöne çevirdi.
"Bu yapılacak sözleşme midir nedir, bence çok anlamsız. Kişi ne yapacağını bilir, senin adının altında namus sözü vermek anlamsız."
Bakışlarım sol tarafa döndü ve muhtemelen ihtiyarın köpeği olmanın verdiği rahatlıkla konuşan adama odaklandım.
"Biz buna anlaşma diyoruz, senin için ne anlama gelir bilemem, çokta umurumda değil." Oturduğu yerde dikleşti. "Ayrıca, Arjantin konusunda kaygın varsa, geneleve satacak çocuk bulamıyorsan, ailenden başla?"
"Çağatay!" deyip elini masaya vurdu ve ona şok olmuş şekilde bakanlarda ufak bir göz gezdirdi. Behsat anında ona silah çekecekken elimle durdurdum. O da bugün ayrı bir agresifti. Saldırmayı bekleyen bir Pittbul gibiydi şuan Behsat.
"Hareketlerine dikkat et, yoksa bir dahakine değil elini vuracak bir masaya oturmak, masaya otursan bile vuracak bir elin olmaz."
"Sizinle ağız dalaşına girmek istemiyorum. Ben bu işte yokum, yoluma taş koyacaksınız." deyip ayaklandı ve Behsat anında yanına gidip onu omuzlarından itip geri yerine oturttu.
Oturduğum yerden kalktım ve ellerimi cebime koyup masa etrafında dolanmaya başladım.
"Ah.. Volkan Ah.."
Behsat onu hâlâ omuzlarından tutuyordu. Sinirle homurdanmalarını duyuyordum net şekilde.
"Bu masaya oturmak kolay değildir demiş zamanında babam, babana. Ama baban 'Zor olanı severim.' demiş ve imza atıp masaya oturmuş. E baban da sattığı her çocuğun ahında boğulup," dedim ve ihtiyara baktım. "Bakın, dinleyin sizin özlü sözünüze geleceğim şimdi." Volkan'a döndüm. "İşte babanız da aldığı ahlar ile geberip gittiği için, bir diğer deyişle yaşattığını yaşadığı için, şuan buradasın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BADE +18
RandomBade Çakmak Çağatay Alazoğlu & Tek cadde, tek geçiş.. Ama onca kalabalığın içinde kadere boyun eğmiş olan, birbirinden habersiz iki insan.. Karışan telefonlar ile beraber peşi sıra gelişen olaylar silsilesi onları birbirine mahkum iki insan haline g...