Şuan karşısında durduğu ev değildi desek, ne abartmış ne de haksızlık etmiş oluruz. Süveyda kendi ayaklarıyla kendi hapishanesine gelmişti. Evin şatoyu andıran o eski ve gizemli havası onu boğuyordu. Bir çıkış yolu arayarak geçirdiği günlerine ihanet ederecek yeniden buradaydı. Derin bir nefes alıp verdi.
Türkiye'ye söz yerindeyse kaçtığı günden bu yana babasının hiçbir çağrısına kulak asmamıştı ama şuan buradaydı. Babasından ileriyi hiç düşünmeksizin kaçmıştı ama şuan buradaydı. Ölmek istemediği için kaçmıştı ama şuan ölümün ucundaydı. Kendi ayaklarıyla geriye dönmüştü. Gözünden akan yaşı sildi. Gülümsedi. Nefeslendikten sonra kendinden emin ama bir o kadar da tırsak adımlarla kapıya yürüdü. Bir kez o tokmağı kaldırıp indirdi. Çıkan tok sesle tüyleri dahi ürpermişti. Aldırmadı. Kapı açıldı.
"Süveyda Hanım?" dedi evin kahyası şaşkınlık içerisinde.
"Merhaba." dedi Süveyda itici bir gülümsemeyle. "Ben geldim."
"Hoş.." deyip içeri bir bakış attı kahya. "Hoş geldiniz efendim. Buyurun."
Kahya kapıyı sonuna kadar açtı ve işte o an Süveyda bağıra çağıra kaçmak istedi. Beraber olamadığı, olduramadığı o gurursuz herife gidip, tekrar geri dönecek kadar çaresiz hissetti. Ama olmazdı, olmayacaktı. Bu sefer ne olacaksa olsun kafasında hareket etti. İçeriye girdi. Elindeki valizin tekerlek sesleri doldurdu o geniş salonu. Başını sola çevirdiğinde yemek masasının kalabalık ve babasının arkadaşlarıyla sıcak bir sohbetin eşiğinde olduğunu gördü. Kahya onun bakışlarını fark edince açıklama yapma gereği duydu.
"Babanız bir kutlama yemeği veriyor Süveyda Hanım."
"Ne kutlaması?"
"İskender Bey güzel bir şirketle anlaşma yaptı efendim. Onu kutluyorlar."
Süveyda alayla gülüp başını iki yana onaylamaz şekilde salladı.
Babası dahil daha fazla kimseye görünmeden odasına çıkmayı başardı.
Odası temizdi. Demek ki o gittiğinden beri temizlik aksatılmamıştı. Hızla üzerini değiştirip duş aldı. Valizini dolabın kenarına koyup sonra boşaltmayı düşündü.
Saçlarını havludan kurtarıp kuruladı. İki yandan balık sırtı örüp uzun süre aynada kendine baktı.
"Kürkçü dükkanına geri döndün Süveyda.." dedi alayla. "Bakalım kaç gün sonra öleceksin."
Kendi kendine güldü ve banyonun dağılan kısmını topladı. Yatağına geçip, tam yatacaktı ki kapısı tıklanıp, hafifçe aralandı.
İskender, babası gelmişti işte..
"Güzel kızım.." dedi İskender gülümseyerek. "Nihayet döndün prensesim."
İskender temkinli adımlarla kızına yürüdü ve onu kolları arasına aldı. Süveyda babasından gelen o içki kokusu yüzünden nefesini tuttu. İğrenç kokuyordu.
İskender kızının başını okşadı.
"Babana merhaba demeden çıkmışsın odana güzelim. Özlemedin mi yoksa beni?"
Süveyda derin bir nefes alıp verdi ve bu anın hemen bitmesini diledi. Babasını görmek istemiyordu.
İskender aniden dişlerini sıkarak, "Kime diyorum!" dedi ve az önce Süveyda'nın özenle ördüğü saçlarını eline doladı. Var gücüyle sıkarken Süveyda çoktan iki büklüm olmuştu.
"Aniden gittin prensesim. Geri dönmeyeceğini mi sandın? Senin benden başka yolun yok sen hâlâ bunu kavrayamadın mı? Ha? Almadı mı o küçük aklın?"
"Acıyor, bırak.." dedi Süveyda gözlerini yumarak. "Her zaman istediğin oluyor zaten, bırak beni."
"Bırakacağım, bırakacağım ama sana iyi bir ders vermem lazım bebek kızım.. Sen babana karşı geldin değil mi? Onu yok saydın. Saymadın mı? Saydın.. O yüzden bir ceza vermem gerekiyor sana. Üzgünüm ama yapmam gerekiyor."
Süveyda birden gözlerini açtı. Babası saçlarını bırakmış şimdi de kolunu sıkıyordu.
"Yürü."
"N'olur yapma."
Ne olacağını iyi biliyordu Süveyda. Ve çok korkuyordu.
"Yürü güzel kızım."
"Baba.." dedi titreyen sesiyle. "N'olur, yalvarırım yapma.. Söz bir daha karşı gelmeyeceğim sana. Lütfen yapma.. Ne istersen yaparım.. Lütfen.."
İskender ağlayan kızını umursamadan çekiştire çekiştire bodrum kata getirdi. Yıllardır temizlenmeyen ve bir ışığı dahi olmaya bu iğrenç yerin kapısını açtı. İçeride sadece küçük bir ışık sızıntısı vardı.
"Güzelce akıllan olur mu prensesim?" dedi gülümseyerek. Süveyda'nın saçlarını okşadı. Saçları arasına bir öpücük bıraktı. "Biricik kızım."
Süveyda'yı içeri fırlattı. Ve o daha yerden kalkamadan kapıyı çekti. Üç kere kitledi. Arkasına dahi bakmadan hiçbir şey olmamış yemek masasına geri döndü.
Süveyda çığlık çığlığa bağırıyordu.
"BABA! BENİ BURADA BIRAKMA N'OLUR ÇOK KORKUYORUM! BABA!"
Duyan yoktu.
Süveyda yavaşça sırtını tozlu kapıyı verdi, kirli ve soğuk olan zemine çöktü. Dizlerini kendine çekti. Az önce türlü türlü duş jelleri kokan bedeni şuan toz ve kir içindeydi. Başını dizlerine yasladı, ağlamaya devam etti. Bu karanlık yerde hiçbir şey göremiyordu ve karanlık ona en olanaksız ve çaresiz duyguyu hediye ediyordu; korku.
"Ölmek istiyorum artık.." dedi hıçkıra hıçkıra ağlarken. "Canımı al da kurtulayım Allah'ım!"
Ağlamaya devam etti. Yer yer sayıkladı yer yer bu karanlık yerde oradan oraya cirit atan fareleri saydı. Korktu, çok korktu, ölme istediğinden asla ama asla vazgeçmedi. Kendine zarar veremeyecek kadar korkak hissettiği için kendi de bir şey yapamadı. Çaresizce ölümü bekledi.
Toz kaplayan zemine hafifçe sızan ışığa doğru gülümsedi. Ayağa kalkıp oraya yaklaştı. İşaret parmağı ile tozların içine tek bir cümle bıraktı; "Ozi, lütfen Mavi Kız'ı kurtar."
***
Sınır geçer geçmez bölüm gelecek..
Fikirlerinizi ve tahminlerinizi yer yer de isteklerinizi merak ediyorum. Hepsini buraya yazın lütfen..
Sizi çok seviyorum. Görüşmek üzere! 🧿🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BADE +18
RandomBade Çakmak Çağatay Alazoğlu & Tek cadde, tek geçiş.. Ama onca kalabalığın içinde kadere boyun eğmiş olan, birbirinden habersiz iki insan.. Karışan telefonlar ile beraber peşi sıra gelişen olaylar silsilesi onları birbirine mahkum iki insan haline g...