Bade Çakmak
Babam bana her zaman, bu hayatta üstesinden gelinmeyecek hiçbir şey olmadığını öğretmek istedi; annem ise bana nasıl üstesinden geleceğimi gösterdi. Yer yer konuşurduk babamla ve o bana sürekli araya ölüm girmediği sürece bir hâl çare bulunur derdi. Eğer araya ölüm girerse laf, söz mahşere kalır diye de eklerdi sürekli. Dinlemezdim.
Küçük bir kıvılcım olmuştu o gece benim için. Çağatay'a olan sevgim bu zor günlerde bir gram dahi eksilmemişti ama güven dedikleri şey öyle kolay onarılmıyordu işte.
Günlerce düşündüm, hâl çare aradım. Ve her defasında anne ve babamdan oflayarak dinlediğim öğütlere tosladım. Şimdi ihtiyacım olan sadece onlardı işte.
Araya ölüm girmeden, henüz çaresi varken ve böylesine durulmuşken artık ayrı kalmanın bir manası yoktu.
Bana attığı mesajlar belki de dahada yumuşamama sebep oldu ama.. Aşk zaten her şeyi affetmez miydi? Önemli olan düşünmek ve yol yordam bulmaktı..
İlk defa bu denli güzel uyuduğumu hissediyordum ama artık kalkmam gerekiyordu. Batuhan geldikten sonra sabah saatlerinde uyumuştum ve şuan saat akşama geliyordur tahminimce. Kalkıp bir şeyler yapmam gerekiyordu artık.
Üstümdeki pikeyi kenara katlayarak koydum ve yattığım için bozulan yatağı düzelttim. Elimi yüzümü de bol suyla yıkadıktan sonra saçlarımı toka eziyetinden kurtarıp omuzlarıma saldım. Üzerime geçenlerde Behsat'ın şehre inip satın aldığı hırkayı geçirdim ve odadan çıktım.
Evde çıt yoktu. Acaba tek miydim?
"Behsat?"
Hiçbir ses gelmezken merdivenleri indim hızlıca. Hiçbir ışıkta yoktu açık. İçim huzursuz olurken kaçırıldığım gece geldi aklıma.
Aynı senaryo, aynı karanlık ve aynı tedirginlik. Yutkundum zorla.
"Behsat evde misin? Ab- Batuhan?"
Aşağıya tamamen indiğim zaman merdivenin ucunda durdum. Işığı açmak için en az on adım daha atmam gerekiyordu ama yeterince olan bu karanlık tüm hareketlerimi kısıtlıyordu.
"Hadi kızım Bade. Karanlık seni yemez ya."
Derin bir nefes alıp verdim. Behsat'tan ses gelmediği üzere evde tektim. Korkuyla yutkundum az önceki boş sözlerime tezat şekilde. Batuhan da mı gitmişti yani?
Behsat keşke uyandırsaydı beni gitmeden. Böyle korkmazdım en azından..
O on adımı attım ve tam ışığa dokunacağım sırada dışarıdan ağır bir şeyin kırılma sesi geldi. Belki odun gibi? Anında merdivenleri korkuyla tıpış tıpış geri çıktım. Resmen kaçmıştım.
"Allah kahretmesin ya!" dedim korkuyla. Telefonumda aşağı kanepe kalmıştı hatırladığım kadarıyla. Derince ofladım.
"Gökten et yağsa bana kemik düşer zaten, neden böyle bahtsız bir insanım ben ya!"
Odanın ışığını yakmak istedim ama dışarıdaki her kimse beni fark etsin istemedim. Balkon kısmına geçip hafifçe aşağı sarkıp kim olduğunu, ne olduğunu görmek istedim ama görünürde hiçbir şey yoktu.
O kırılma sesi yeniden gelince bu sefer de irkikmiştim. Benim birilerine ulaşmam gerekiyordu.
Dudaklarım istemsiz korkuyla kıpırdandı. "Çağatay.." Ardından oflayıp alnıma vurdum. "Ne Çağatay'ı! Ne Çağatay'ı! Çağatay falan yok! Of Behsat, of!"
Yeniden tüm cesaretimi toparladım ve merdivenleri yeniden indim. Eskisine nazaran daha bir cesaretli gibiydim ama korku başroldü her zaman.
O aranın ışığına yürüdüm korkuyla dışarıdan görünmeyecek şekilde kanepeye yaklaştım. Karanlık yerde görmeden sadece dokunarak telefonumu aramaya çalıştım. Bulamıyordum ki!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BADE +18
AléatoireBade Çakmak Çağatay Alazoğlu & Tek cadde, tek geçiş.. Ama onca kalabalığın içinde kadere boyun eğmiş olan, birbirinden habersiz iki insan.. Karışan telefonlar ile beraber peşi sıra gelişen olaylar silsilesi onları birbirine mahkum iki insan haline g...