Bölüm 33

17.2K 599 371
                                    

Hatalarım var ise affola.. Keyifli okumalar diliyorum güzel okurlarım..

***

Bade Çakmak

Yalan, sadece insanoğluna özgü bir silahtı. Doğru kullanımı mevcut olmaksızın insan beyninde üretilip, dil aracılığıyla kişileri ve daha da önemlisi güven duygusunu öldürmek için kullanılırdı.

Ben, Bade Çakmak.

Baba ve annesinin tek evladı, biricik prensesi. Çakmak ailesine gelen son torun, bir nevi gözde kişiydim.

Akademik kariyer açısından güzel adımlar atarak kendimi İstanbul'da bulmam kaçınılmaz olmuştu. Başarılıydım. Sözde iyiliğimi düşündüğünü sandığım bir akrabam sayesinde güzel bir şirkete girmiş, üstelik orada günlerimi geçirmiştim. Tam tek başıma ayaklarım üzerinde durdum, başardım derken kaçırılmış, üstüne üstlük güzel bir ihanet ile beraber, bir mafyanın kucağına düşmüştüm.

Kaçırıldığım anın tek bir saniyesi bile aklımdan gitmedi. Hiçbir zaman da gitmeyecek. Sadece o yaşananlar ile nasıl baş edebilirim onu biliyordum işte.

Az önce bir mafyanın kucağına düştüğümü söylemiştim değil mi?

Çağatay... Çağatay Alazoğlu.

Öncesinde ziyadesiyle nefretimi kazanan, ama zamanla ona karşı buzlarımı çatır çatır eriten o adam.

Öncesinde sevmediğim ama şuan aşık dahi olduğum, bu denli masumca kendimi kaptırdığım, sularında özgürce nefes alabildiğim, uçurumlarından kendimi öylesine bırakabildiğim o adam..

Belki de artık olmayacak olan o adam.

Onca güzel çiçeğin arasında kaktüs olmayı, onca güzel lafın arasında küfür olmayı, beni de o cümlelerinden yalan dolan bir şekilde sürükleyen o adam.

Ne sevgimi ne sadakatimi ne de beni hak eden o adam.

Elimdeki doğum günü pastasını, dilimde güzel sözlere yelken açmış melodileri ve tüm hevesimi inancımla beraber öldüren o katil adam.

Kulaklarım duyduklarıyla çınlarken, etrafımdaki kimseyi göremez oldum. Belki o an çevreme bencilleştim ama bu benim elimde değildi. Böyle olmak zorunda bırakılmıştım.

Çağatay'ın iki dudağı arasından firar eden cümleler getirdi beni bu hâle. Tek bir cümle ile dondum, kaldım.

Pastanın üzerinde yanan mumlarla baktım önce. Ardından kendimi toparladım ve pastayı ufak adımlarla ilerleyip, salonun girişinde bulunan ufak sehpaların birine bıraktım.

Yüzüme gelen kıvırcık saçlarımı umursamadan Çağatay'a döndüm. Ve o cümle yeniden yankı buldu kafamda. Hiç kimse konuşmuyordu ama içimdeki sesler de asla kesilmiyordu.

"Bade ve Batuhan öz be öz kardeş, senin bunda kârın ne? Bana ikisi arasında seçim yaptıramazsın!"

Ne yani? Batuhan, benim abim mi?

Ne yani? Batuhan, anne ve babamın yıllarca hasretini çektiği o evlat mı?

Ben tek kelime edemez bir şekilde tutulmuşken, Çağatay bana doğru bir adım atmak istedi. Elindeki telefonu kapatıp cebine iliştirmeye çalışıyordu. Onu kesin bir şekilde elimle durdurdum. Ona olan güvenim, temeli olmayan bir bina misali çatır çatır yıkılmıştı.

"Yaklaşma bana."

Acı çeker gibi buruşturup yüzünü, eliyle saçlarını karıştırdı. "Açıklamama izin ver." dedi. "Lütfen."

BADE +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin