Adsız Bölüm 26

11 1 0
                                    


Birkaç gün boyunca şirkete gidip eve döndüm. Düzenli olarak aynı şeyleri yapıp durdum. Saçma bir umutla kapının çalmasını ve Atay'ın kucağıma atlamasını bekliyordum, nereden geldiği nasıl kurtulduğu rüyamda bile bu kadar belirsiz değildi. Ama bekledim. Bora gelip Atay'la oynamak istediğini söylemek için kapıyı çaldığında bile önce Atay geldi sandım. Herkes her yerde ararken kim bilir o neredeydi şimdi?

Kolumdaki alçıyı çıkarttırdım, şimdi sadece ince bir sargı vardı bileğimi desteklemek için.

Nişan dün bir mesaj atmıştı, yaklaştım, demişti. O kadar. Eve gelmemişti, açıklama yapmamıştı. Tavır sahibiydi, galiba ona daha önceden bahsetmedim, yardım istemedim diye, şimdi böyle soğuk yapıyordu. Soğuk olmasıyla bir derdim yoktu ama Atay'ı bulursa ona ne kadar minnettar olurum bilmiyordum.

Şirketten çıktıktan sonra iki kere Baran'ı etrafta görmüştüm, belki tesadüftü, bana kafa sallayıp yanıma gelmeden uzaktan gitmişti. Takip ediyor olamazdı, herhalde gözünü üstümde tutuyordu.

Bir gün Tamer ufak bir kaza geçirdi dedi Nil, Mert genelde onun yanındaydı ve ne olduğunu bilmiyordum, sadece durumunun kötü olmadığını biliyordum o kadar. Tamerin durumu iyi olmasa Nil böyle neşeli olmazdı, iyiydi demek. İyiyse Mert neden hep onun yanına gidiyordu bilmiyordum işte.

Ben dosyaları kurcalıyor hata kovalıyordum. Sahte faturaları buluyordum.

Kaç gündür Atay'dan haber alamadığımı bilmiyordum bile. İlaçlarımı düzgünce içiyordum ve hep biraz durgundum. Hep etrafımda sisle yürüyordum sanki.

Elime telefonu alıp polisin attığı mesajı okudum. Sabah yollamıştı, Atay'ın çizdiğini düşündüğüm resmi evdeki diğer resimleriyle karşılaştırmışlardı, olumluydu. Evde toplu iğneyle koltuğa tutturulmuş resmi, evet, Atay çizmişti. Yavrum benim korkuyor muydu, resim yapmasına izin veriyorlar mıydı, kan neydi o zaman? Onun kanı değil miydi acaba, onun testi sonuçlanmamıştı daha. Bunun için evden dış fırçasını ve tarağını almışlardı ama daha bir haber gelmemişti. Adamların Atay'a nasıl davrandıklarını kestiremiyordum.

Kapüşonumu örtüp sessizce ayağa kalktım, herkes kendi halindeydi. Dosyayı Mert'in odasına bırakacaktım. Zaten odasında değildi, gelince bakardı artık. Odasına gidip kapıyı aralık bıraktım. Masaya dosyayı bırakıp kenarda cama tırmanmaya çalışan kediye yürüdüm. Beni görünce piyanonun üzerine atladı. "Korkak." Diye söylendim.

Miyavlayan kedi beni mi takip ediyor diye bakarak kapıya yürürken birine çarptım. Mert belimden tutup doğrulttu beni düşmedim. Omzuna tutunarak biraz geri çekilmeye çalıştığımda yorgun bakışlarla başını eğdi. "Özür dilerim önüme bakmadan yürüyordum..." diye mırıldandım. Yana doğru bir adım atıp beni de çekti ve ayağıyla kapıyı örttü. "Ben de tam çıkıyordum." Diyerek ellerinden kaçmaya çalıştığımda gülerek bir adım geri çekildi. Başımı okşayıp içini çekerek masaya döndü.

O yürürken ben de çıkmak değil kalıp onunla konuşmak istiyordum. Gergince dudağımı ısırıp sordum. "Tamer bey iyi mi? İki gün oldu, gelmedi hâlâ. İyi, değil mi?"

Başını sallayarak ceketini koltuğa attı. İyiydi demek.

"O iyiyse sen niye bu kadar kötüsün?" dediğimde çekmeceden tableti alırken başını kaldırıp bana baktı. Gözlerinin içi gülüyor kenarı kıvrılıyordu ama çok bitkin duruyordu. Ayrıca yalnızken ona siz değil sen diyordum ve o hiç uyarıp kızmıyordu. Sorun etmiyordu. Ben de bu kadar samimiyetimiz var diye düşünüyordum.

Başını iki yana salladı hafifçe. İyiyim ben sorun yok der gibi.

"Sorun olduğu belli ama sen bana söylemek istemiyorsun. Sen bilirsin ben de senden bir şeyler saklıyorum olabilir yani böyle şeyler." Diyerek elimi kapının koluna uzattım. Daha çevirmeden saatten sesi geldi. "Bekle." Ona döndüm kapıyı açmadan. "Hı?" tableti masaya bıraktı yavaşça bana doğru gelip karşımda durdu. Bekledi. Baktı sadece gözlerimin içine. Ben de bekliyordum ne diyecek diye. Belli ki yarım yamalak güveniyordu hâlâ bana bir şey anlatmak istemiyordu.

RehinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin