"Atay?" dedim yeniden. "Sen misin sahiden? İyi misin neredesin? Atay? YA ATAY!"
"Abla..." dedi incecik sesi korkmuş hırpalanmış gibi geliyordu. Sesi tir tir titriyordu.
"Sonunda seninle konuştuğuma inanamıyorum... Rüya mı bu çok güzel... seni çok özledim, çok bile değil daha çok, çok çok. Bir şey söyle bana, sen de beni özledin mi?" dedim ağlayarak onu korkutmamam lazımdı belki ama yapamadım. Ağlıyordum, sesini duymak için deliriyordum.
"Çok özledim seni abla." Derken ağlıyordu o da. "Sana götürecekti beni... Ablana gidelim dedi ama kaç zaman oldu sen hiç gelmedin buraya, bekliyorum seni ne zaman geleceksin? Neden gelmiyorsun? Abi dedi ki ablan da gelecek. Sen gelmedin. Seni özledim. Seninle konuşmak istediğimi söyledim ama bana kızdı..."
Arkada bir bağırış oldu. "Yeter lan uzatma." Dedi yabancı bir ses, Atay'a kızdı. Atay burnunu çekerken ben de telefonun ucunda, yere çökmüş ağlıyordum. "Ona bağırma..." diye yalvardım duydu mu bilmiyorum. "Atay... Bana söyle... iyi misin ha?"
"İyi olduğunu söyle diyor adam."
"Sen iyi misin peki, bana doğruyu söyle. Sana bir şey yaptılar mı?" soruyordum, cevabından çok korkuyordum ama soruyordum. Sesi gibi cılız mıydı, yarası var mıydı? İyi miydi?
Cevap vermedi.
İstediğimi düşünecek miydim şimdi? İçimi çekerek ağlarken o da karşıda ağlıyordu.
"Atay neredesin?"
"Yanımda nerede olacak." Dedi Ejder. Sesinden tanıdım hemen. "Ya... lütfen..." dedim ama devam etmeden o sözümü kesti.
"Şimdi çok vaktim yok, seninle konuşsun diye çocuğun yanına geldim. Şimdi yaşadığını da benimle olduğunu da biliyorsun. İstediğim şeyi kapında bekleyen kuryeye ver. Hemen şimdi."
"Atayla konuşmak istiyorum." Dedim içimi çekerek.
"Sonra yine konuşursun işim gücüm var şimdi. Hadi ver ve benden haber bekle. Buldun değil mi ha? Hazır değil falan deme bak yolladım çocuğu evine."
"Hazır." Dedim sessizce.
"İyi yolla. Ben de sana çocuğun resmini yollayayım ödül olarak say." Diyerek kapattı.
Elimdeki telefona bakarak birkaç dakika ağladım. Çok cılız çıkıyordu sesi. Çok inceydi. Boyu bir metre olmayan çocuğu dövmüş olamazlardı herhalde.
Olabilirler miydi?
Mesaj geldi.
Bir fotoğraf.
Atay, yüzü çok netti, geniş bir koltuğun en kenarında kıvrılmış oturuyordu. Elinde kırık bir oyuncak robot üzerinde kendine bol kıyafetler vardı.
Çok zayıflamıştı.
Yüzü gülmüyordu.
Benim küçük kardeşim günlerdir uyumamış gibi solgundu fotoğrafta.
Ne kadar ağladım numarayı yeniden kaç kez aradım bilmiyorum kapı çaldığında sözümde durmak için ayaklandım. Kapıya yürürken saçımı toplayıp yanaklarımı sildim hızlıca.
Yeşil yelekli kurye karşımdaydı. Ejderin dediği adam buydu demek, hemen gelmişti sahiden. Baran komiser de hızlı hızlı merdivenleri çıkıyordu. Onun burada ne işi vardı?
"Siparişinizi getirdim." Dedi adam bana bakarak.
Ben elimdeki kalemi sıkarak Baran komisere bakıyordum. O da kızarık gözlerime kaşlarını çatıyordu.
"Bana mı geldiniz komiserim?" dediğimde kurye ona yandan bir bakış atıp elindeki küçük kutuyu bana uzattı.
"Geçiyordum da ne var ne yok diye bakayım dedim." Hiç de öyle değildi, epey koşarak çıkmıştı merdivenleri.
"Niye koşuyorsunuz?" dedim merakla. Bir şey biliyor falan olamazdı herhalde.
"Ne sipariş etmiştin? Bakayım merak ettim." Dedi kaşlarını kaldırıp paketi işaret etti.
"Önemli bir şey değil." Diyerek çenemi kaşırken o da kaşlarını kaldırmış bir bana bir de ona bakmayan kuryeye bakıyordu.
"Bir bakayım dedim ya merak ettim, uyuyamam sonra. Sehpa mı yine, küçük gerçi bu."
"Nişanla ilgili bir şeylerin peşindesiniz gene belli ki.." diyerek titreyen elimi kuryeye uzattım. Baran'ın bakışlarından gerginliğim kaçmıyordu. "İmza..." dedi kurye. Elimdeki kalemle kağıtta yabancı birinin adının yanına imza attım. Kalemle dosyayı ona uzattığımda başını salladı, tamamdır der gibi.
Baran ters ters kutuya baktığı için kalemi verdiğimi görmedi.Önemli olan gelen kutu sanıyordu, önemli olan giden kalemdi aslında.
Ben kutuyu açarken kurye merdivenlerden iniyordu.
İçinde ufak bir oyuncak vardı, trenin bir lokomotifi, renkli.
"Atay için..." diye mırıldandım.
Muhtemelen Ejder, Ataydan bana yollamıştı bunu. Baran bunu bilemezdi. Kim bilir ne görmeyi bekliyordu, hayal kırıklığıyla başını kaşıyıp merdivenlere döndü. "Çocuktan haber yok değil mi? Burhan komiser bir şey dedi mi?" dedi dalgınca.
Omzumu silktim lokomotifteki kan lekesine bakarken.
"Ağlama kızım bulunur yakında. Bulunur yani... Gerçekten ailende normal biri yok anasını satayım... Gidiyorum ben. Nişan'ı ihbar etmek istediğinde beni ara, hadi eyvallah."
O gittiğinde eve girip kapıyı örttüm, yere çöktüm ve lokomotifin içindeki kağıdı çıkardım.
Atay'ın çizdiği bir resim vardı, kenarında da adı yazıyordu. Atay yazmayı bile becerememişti, yamuk yumuk yazmıştı. Ağlayarak sarıldığım oyuncak, bundan sonra tutunacağım dalımdı. Atayın yaşadığını biliyordum. Attığım her adımın ona gittiğini biliyordum.
Doğru yoldaydım.
Mesaj geldiğinde telefonu aldım elime.
"Kalem benim için önemli bir şey değildi baban için önemli bir şeydi. Ne kadar ileri gideceğini görmek için seni test ettim. İlk sınavı geçtin. M. A. R."
İlk üç harfi vermişti.
Oyun resmen başlamıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rehin
General Fiction... -Atay elimde ama sen telefonu yüzüme kapatıyorsun. O kadar mı nefret ediyorsun bu çocuktan Masal? ... "Bu hikayedeki tüm kişi ve kurumlar hayal ürünüdür."