Bölüm 25 çürük

9 2 0
                                    

Telefon çaldığında doğrulup oturdum, battaniyeyi üzerimden atıp sehpaya uzandım, güneş gözümü alıyordu. Numara mesaj atmıştı.

"Babanı görmeye gel." Yazmıştı biri.

Niye bilmesem de oturup bir on dakika bunu düşündüm. Niye çağırıyordu şimdi? Ben babamla görüşmeye gitmiştim dün, ama ne konuştuğumu çok hatırlamıyordum, Atay'ı anlatmış olduğumu tahmin etmek zor değildi. Daha hâlâ kafamı toplayamıyordum, delirmek aklımın yoldan çıkması gibiydi, sakinleştirici yaptıklarında kolumdan tutup çekerek yola doğru savuruyor fırlatıyorlarmış gibi hissediyordum, sonunda incinip yaralanıyordum. Yere çok sert çarpıyordum. Canım acıyordu, ruhum acıyordu. Bu kadar sert çekmeselerdi keşke. Bu kadar sıkı tutmasalardı kolumu koparır gibi. Keşke yoldan çıkmanın benim fikrim olmadığını anlayabilselerdi keşke.

Banyoya gidip yüzümü yıkadım, kazağı kolumdan çıkarmak zor diye kaç gündür aynı şeyi giyiyordum. Yine çıkarmadım. Mutfağa gidip dolapta bir şey var mı diye baktım, birkaç hazır sandviç vardı, birini aldım. Isırarak evden çıkarken hırkam omzumdaydı.

Etrafa baktım, sokakta hiç polis arabası yoktu. Niyeyse içim burkuldu biraz, polisin Atay'ı bulmak için çalıştığını biliyordum ama burada kimseyi göremeyince Komşuya gösterilen ilgiyi bana göstermiyorlar diye kırıldım. Baran da yoktu etrafta. O adamı çok tanımasam da beni sorgularken takındığı sert tavrından, kırılan bileğimden bir şey fark etmiştim onunla ilgili. Çok hırslıydı, Atay'ı o arasın istiyordum. Deli birine ihtiyacım vardı, o deli Baran olsun istiyordum.

Araba kapının önündeydi, bunu kullanabilir miydim yoksa jokerle işim bitmiş miydi? Atay'ı bulacağım diyordu, onun şirkette kendi işi başından aşkındı bir de çoluk çocukla uğraşacak vakti yoktu muhtemelen ama vicdan azabı çektiğini düşünüyordum. Kendini sorumlu görüyordu. Kardeşimin kaçırıldığı gün kardeşimi kaçırmaya yollamıştı adamını, ve farklı bir çocuk kaçırmıştı. Beş yaşındaki çocuk uzay roketikadar değerliydi şuan, herkes peşindeydi.

Arabanın camının önünde durdum, binsem iyi olurdu her yere taksiyle gitmeye param yetmezdi. Otobüse binebilirdim ama araba vardı kapının önünde. Jokere kendini iyi hissettirmek istedim, hani birinden bir şey alınca değil birine bir şey verince mutlu olursunuz ya, öyle bir mutluluk, arabasını alıp kullanırsam yardımı dokunmuş olurdu mutlu olurdu. Eğer umurundaysa tabi değilse başka.

Koltuğa oturup direksiyondaki sarı kağıdı elime aldım. "Anahtar torpidoda, üzerinde unutma bir daha."

Belli ki umurundaydı.

Torpidoya uzanıp anahtarla birlikte diğer not kağıdını aldım.

"İşini bitirince şirkete gel."

Şirket...

Gidecektim.

Beni kovmadıkları sürece o işten çıkmayı düşünmüyordum. O kağıtta şirketin ajandasının amblemi vardı, şirketten uzak durmak değil aksine kovana dalmak istiyordum. Balı çalmak değildi niyetim, sadece kovanı yerle bir etmek istiyordum. Jokere de elimden geldiğince yardım etmek istiyordum.Arşive girmesi, dosyaları alması, yakması, istediğini yapabilirdi, at koşturduğu yer babasının şirketiydi. Suç işlediğimi düşünürken yaptığım bazı şeyler o kadar da tehlikeli değildi demek ki.

Arabayı sürüp cezaevine gittim, babam ne öğrenmiş merak ediyordum. Bir şey diyeceği için çağırıyordu muhtemelen.

İçeriye bir teyzenin arkasından girdim, imzamı atmak için gardiyana doğru dalgınca yürürken cebimden telefonu çıkarıyordum. Bunları teslim etmem gerekecekti.

"Masal hanım. Buradan." Diyen sesle arkama döndüm, bir gardiyan yandaki demir kapıyı tutuyordu. Normalde hiç oradan gitmezdim, tereddütle teyzeye baktım, o genel girişten geçti. Ben önüme dönüp başımı salladım ve gardiyanı izledim. Telefonu cebime geri bıraktım, kimse üzerimi aramadı. Gardiyanı izledim, benim için kapıları açıyordu ardı ardına birkaç kapıdan geçtikten sonra eliyle boyası soyulmuş mavi kapıyı gösterdi. "Siz geçin. Ben kapıdayım."

RehinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin