Bölüm 6

11 1 0
                                    


"Arkana dönme!" diye kalın bir ses duydum. Yüzünde ne varsa sesi boğuk çıkıyordu önünde kalın bir bariyer varmış gibi. Ses kulağıma gelene kadar birkaç duvara çarpmıştı çoktan.

Flaş ters duran telefon yüzünden ayakkabılarımı aydınlatıyordu.

Kim birine arkana bakma derdi ki, ama onun sesine de benzemiyordu, tehdit bey değildi. O zaman kim benden yüzünü saklıyordu?

"Bir yanlışlık şey oldu galiba..." diye geveledim.

"Bir yanlış olduğu doğru. İşteki ilk gününde asla kurcalamaman gereken şeyleri kurcaladın. Bu işte yalnız olmadığına göre bunu sana kimin yaptırdığını öğrenmeme izin ver."

Tehdit bey gizlice araştır demişti ama demek ki birisi görmüştü kayıtlara baktığımı. Belki Nil, belki de uyurken masama yanaşan başkası.

Yutkundum gürültüyle. Nefes alışım bile gürültülüydü sanki.

Biliyordu bu adam açık aradığımı, bunun kendi fikrim olmadığının da farkındaydı, bana emri kimden aldığımı soruyordu. Ben de bilmiyordum ki.

"Cevap ver."

"Yanlış anladınız sanırım..." diye mırıldandım. Tehdit bey duyarsa çok kızardı. Birine bir şey dememe çok öfkelenirdi.

"Hemen cevap veriyor musun yoksa cevabı zorla alayım mı?" diyerek bileğimi tuttuğunda gözlerimi kırparak yutkundum, sıkıyordu. Kolumu çekemedim. Öne doğru bir adım atıp da ondan uzaklaşamadım.

Titriyordum korkudan. Beni kendine doğru çekerken ona bakarsam kızar diye bakamıyordum.

"Seni kim yolladı buraya?"

Verecek bir cevabım yoktu buna.

"Kimin verdiği üç kuruş para için bu riske girdin?"

Üç kuruş para değil milyonlar için bile yapmazdım ama işin ucunda Atay vardı.

Gürültü oldu, önce kafamın içinde bir raf devrildi sandım. Tozlu bir raf.

Ama hayır kapı çarpmıştı duvara. Kafamın içinde devrilen bir şey yoktu.

Kapı gürültüyle çarptığında telefon ve kalem elimden düştü. Adamın eli gevşedi önce titreyerek olduğum yerde duruyordum. Ne arkama dönebiliyordum ne de öne bir adım gidiyordum.

Kimse bana dokunmuyordu ama ben yere çivilenmiş gibi soğuk terler akıtırken yerimden çok az kımıldayamadım.

Sonra yeniden tuttu ve beni kendine çevirdi. Nefesimi tutup gözlerimi yumdum ona bakmayayım diye. Elimi yüzüme örttüm. Bileğimden tutup elimi yüzümden çekti. "Bakmayayım..." diye mırıldandım.

Elime vurdu hafifçe. Gözlerimi araladığımda korkarak Zeus beyin yüzüne baktım. Adam gitmiş miydi, kapı sesinden mi kaçmıştı? Zeus bey niye bu saatte hâlâ buradaydı?

Kapının çarpması adamın elimi bırakmasından önce miydi sonra mı bilemiyordum şimdi. Çünkü kafam darmadağındı. Zeus buradaydı, adamın gittiğini görmüş müydü? Yoksa kimseyi görmemiş miydi?

Elini benden çekip bir adım geriye gitti ve duvardaki anahtarı çevirip ışığı yaktı.

"Bu kadar basit miydi?" diye mırıldandım olduğum yerde. Kımıldamadan duruyordum korkudan.

Başını salladı hafifçe, ne oluyor der gibi. Yavaşça havaya kalktı başı ve sonra aşağıya indi.

Yakın bir arkadaşım vardı, Begüm, o da konuşamazdı, işaret dilini onun sayesinde çok iyi öğrenmiştim çünkü o duyamazdı aynı zamanda. Şimdi Mert duyuyor mu bilmiyordum. Ellerimi kaldırıp titreyen parmaklarımla işaret diliyle konuştum. Ellerimi izliyordu şaşkınca.

RehinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin