Bölüm 37

5 1 0
                                        


Kapı sesine yerimde sıçradım, nefes nefese etrafa bakarken üzerimdeki battaniyeyi itiyordum. Koltuktaydım. Mert? Gözlerim Mert'i arıyordu etrafta. Kapının önündeydi. "Sakin ol." Dedi kaşlarını kaldırıp.

"Gitme ya..." diye yalvarmaya başlamak üzereyken kapı çaldı. Gitmiyor muydu? Biri mi gelmişti? Bana uzan der gibi başını sallayıp kapıya döndü. Yavaşça araladı.

"Kapının önünde durma bırak da geçeyim."

Kızın sesini duyduğumda başımı koltuğun sırtına yasladım.

"Müsait değilim şimdi."

"Ya abi! Ne müsaitliği şimdi?"

"Bahar! Git sonra gel hadi!"

"Dalga mı geçiyorsun?"

"Gecenin bir yarısı gelmişsin bu saatte ne işin var senin dışarıda?"

"Abi ya! Saat kaçtan beri yoldayım biliyor musun? Ne demek müsait değilim, ne müsaiti ya! Kaç saattir yoldayım, araba bozuldu taksiye bindim, trafik berbattı, Çilek üzerime kustu, sen mi müsait değilsin! Hayır ben müsait değilim. Çekil önümden dönemem şimdi eve. Çekil. Annemin dırdırından kaçtım, sende kalacağım iki gün. Çekil. Müsaitsindir sen bilmiyorsundur. Çekil ya! Çok yoruldum hadi lütfen... ağlayacağım şimdi."

"Ağlama yürü gir hadi. Yarın falan gelseydin keşke yine de..."

"Ben ağlarsam bak Çilek de ağlar. Al şunu." Diyerek içeriye girdiğinde hemen beni görüp durdu. Dizlerime battaniyeyi çekerken başımı kaldırdım koltuktan. Her yerim ağrıyordu, berbat bir gece geçiriyordum, ama kimsenin gecesi güzel değildi belli ki. Kızın üstü başı kusmuk doluydu. Omzundan kocaman bir çanta kayıyordu. Ama en azından babası ona ders vermek istememişti galiba benim gecem daha kötüydü. Hafifçe tebessüm ettim.

"Misafirin varmış yani ondan müsait değilsin..." diyerek abisine döndü. Çemkirmeye başladı. "İyi de ne var arkadaşın evdeyse! Kızı yiyecek değilim ya niye müsait değilim diyorsun!"

"Belki benim sizi yememden korkuyordur." Dediğimde üçü de bana döndü. Kardeşinden bahsettiğimde onu tehdit ediyorum sanmıştı. Belki de beni onlardan uzak tutmak istiyordu.

"Ay kusacağım şimdi ben de. Banyoya gidiyorum, beni görmemiş gibi yap." Dedi bana bakarak. "Çıkınca sarılıp öpeyim, sen de yeni gelmişim gibi davran tamam mı? Hı?"

Başımı salladığımda abisine döndü. "Çileğin üstünü de sen değiştir, çantada temiz bir şey kalmadı, buradan bir şeyler giydir. Karnı tok. Giydir uyut. Hadi!"

Mert gergince ona bakarken Bahar cevap beklemeden koşarak banyoya gitti.

Üçümüz kaldık salonda Mert burnundan soluyarak kapıyı tekmeleyip örttü. Ufak çocuğu getirip koltuğa bıraktı. Alnını ovarak etrafa baktı, çekmeceye doğru giderken ben de başımı koltuğa yaslayıp bebeği izledim.

Mert etrafta temiz kıyafetler ararken ben de elimi uzatmadan bebeği izliyordum. Kalın pijamaları ve çorabı koltuğa bırakıp temiz çamaşır aldı minicik ve renkli renkli. Atay'ın da bu kadar küçük olduğu zamanları hatırlıyordum. Çok eski değildi. Atay şuan bile tam beş yaşında değildi.

Gözlerim dolarken onun bebeği soymasını ve temiz kıyafetleri yanımda giydirmesini izledim. Bebek uykuluydu, sesi çıkmıyordu hiç. Sürekli ayaklarını sallayan bebeğe çorabını agresif bir sertlikle giydirmeye çalışıyordu. Elimi uzattım ama sonra çekinip geri çektim. Mert hareketimi fark edip çorabı bana uzattı bu kez. "Giydireyim mi? Ona dokunursam kızmaz mısın?" dediğimde kaşlarını çattı.

"Ne bileyim, kızarsın sandım... Onu seviyorsun ya..."

Elini uzatıp çenemi sıktı hafifçe. Başını salladı yap der gibi. Gülerek uzandım çorapları giydirdim, onun yanlış kapattığı düğmeleri düzelttim. Uzanıp yanağından öptüm bebeği. Ufaktı daha, çocuk sevimli diyeceğim kadar büyümemişti. Zayıftı. Aynı Atay gibi. Küçük avucunu tuttum. Mert'e döndüğümde tebessümle beni izliyordu. Utanıp bebeğe döndüm, ama ben onun gibi iyi şeyler düşünmüyordum. Genelde aklıma iyi bir şeyin ardından yığınla kötü anı geliyordu. Bu hep böyleydi.Keyfini kaçırmak istemiyordum ama aklımdan geçenleri düşünmeden söyledim bile. "Annem terk ettiğinde Atay 2 yaşında değildi..." diyerek içimi çektim. Aslında bu dediğime oturur yarım saat ağlardım ama bebek gülüyordu, ben de gülümsüyordum ona bakarak.

Mert'in kocaman eli başımı okşamak üzereyken tuttum ve koltuğa koydum. "İki avucun kadar, baksana. Ne kadar küçük." Elini bebeğin yanına koyunca sahiden Mert dev gibiydi. Elini çevirip avucumu tuttuğunda benim elimden de epey büyük olduğunu fark ettim. "Epey büyük." Diye mırıldandım. "Yara izi de duruyor..." diyerek yaraya bakarken bebek havaya tekmeler atıyordu. Mert bebeğe değil dalgınca bana bakıyordu, ben de benziyorlar mı diye ikisini inceliyordum.

Kapı sesinin ardından ayak sesi yaklaştı.

"Hoş beşi geçiyorum yeşil çay yapacağım, ben içer uyurum siz de ona bakarsınız. Çok yoruldum kusura bakmayın."Diyerek su koyup bize döndü. "Ama hoşbeş bir yana... Tanışmadık ya biz. Ben Bahar, Çileğin annesi, şu beni dövecek gibi bakan adamın da kardeşiyim. Sen kimsin misafir?"

Söylediği şeyler kendini beğenmiş falan gibi duruyordu belki, ama çok sevimliydi, ufak tefekti, hiç yerinde durmuyor tezgahın ilerisine gerisine gidiyor çekmeceleri karıştırıyordu. Sesi de yumuşacık ve çizgi film karakteri gibi sevimliydi.Çocuk gibiydi daha.

"Ben kimim?" diyerek Mert'e döndüm. "Şirkette çalışanın olduğumu söylesem yeter mi yoksa nerede tanıştığımızı Atay'ı falan anlatmam lazım mı?"

Mert başını iki yana salladı yorgunca. Telefonda onu Atay'ı kaçıran adam diye kaydetmememi isterken de böyleydi kesin.

"Ay yok, tanışmanızı anlatmana gerek yok. Kısaca sevgilisiyim deseydin de yeterdi." Diyerek ıslak saçlarını tepeden topladı.

"Sevgilisi değilim..." diye mırıldandım. "Niye öyle şey yaptıysan..." diye devam ettim.

"Niye mi? Gecenin bir yarısı abimin evindesin, gözlerin şişmiş, sesin de bir garip..."

Yani bunlar beni onun sevgilisi yapmazdı bence. Öyle değildik.

"Bahar. Kapının önüne koyarım seni, Çileği alır seni koyarım." Diye uyardı Mert. Sahiden yapardı, öyle bakıyordu, şaka yapmıyorum diyordu bakışları.

"Çayım da oldu, yani ben şey yapayım. Üst katta kalabilir miyim, ha! Abi? Kızma tamam söyle hadi! Çıkıyorum bak tamam mı?"

"Git." Dedi Mert. Bahar bir çocuk şarkısı mırıldanıp renkleri sayarken merdivenleri çıkmaya başladı.

"Çok tatlı, sana hiç benzemiyor. Tip olarak benzemiyor... O neşeli... Senin yüzün gülmüyor pek... Bak kızdın hemen. O öyle değil."

"HAKLI HİÇ GÜLMÜYORSUN ABİ." Diye bağırdı merdivenlerden çıkarken Bahar.

Gülerek Mert'in çatılan kaşlarına baktım. Elimi uzatıp baş parmağımla düzelttim, kaşının üstünden geçtim. "Kızma hemen. Git çay iç sen de. Hadi. Ben kafamı koysam uyurum ama sen uyuyamayacak gibisin. Çay yap kendine."

Gergince ayağa kalkıp mutfağa yürürken ben bebeğin yanına uzandım geniş koltukta. Mis gibi kokuyordu, içimi çekip battaniyenin ucunu ona uzattım, birlikte uyuyacaktık şimdiÇilekle.

RehinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin