>Mert'ten> 41
Kulaklığı takıp arabadan indim, Nişan'ın yanına gitmemişbekliyorlardı ama yine de kulağım hep Masal'da olsun istiyordum. Yanında polis olsa da olmasa da.
Mesajı kolumdaki saatten okurken bara giriyordum.
"Hazırız."
Bu aralar canımı sıkan çok şey vardı, en azından birinden kurtulmak istiyordum şimdi. Sonra sıra diğerlerine de gelecekti. Arka odalardan birine doğru koridorda yürürken bir mesaj daha geldi. Kolumu kaldırıp okudum hızlıca.
"Marketin sahibi için kayıp başvurusu yapılmamış hala, ama çalışanlar bu kadar uzun zamandır etrafta olmamasından şüphelenmeye başlıyorlar. Ne zaman bırakacağız?"
Cevap vermeden kolumu indirdim.
Daha içim soğumamıştı. Ölmekten beter olduğunu hissettiğimde bırakacaktım onu. Şimdi değil. Bir özürle festivalde yaptığı şeyi unutturamazdı. Ona gününü gösterecektim. Daha bırakmayı düşünmüyordum.
Kapının önünde durduğumuzda bana yolu gösteren kişi önüme bir telefon uzattı. Rahatsız edici bir ifadeyle gülümserken konuştu. "Telefon numaranızı alabilir miyim, çünkü galiba siz benimkini istemeye çekiniyorsunuz. Askerler hep biraz ağırdan satar kendini zaten." Diyerek sarı saçlarını geriye attığında kaşlarım çatılıyordu. Asker olduğumu bir bakışta nasıl anlamıştı? Gülerek, ne düşündüğümü anlamış gibi cevap verdi. "Asker olduğun kendinden emin yürüyüşünden, etrafa bakışından, şu tıraşından ve bileğindeki bileklikten belli."
Bileklikteki ambleme bakarak iç geçirdim, asker olduğumu sanıyordu, ama eski asker olduğumu o araştıran bakışlarıyla asla tahmin edemezdi.
Nefesimi verirken kız telefonu biraz daha yukarı kaldırdı. "E hadi."
Girdiğimden beri bana yolu gösteriyordu, önümde yürüyordu, ama ben onun kız olduğunu yeni fark ediyordum. Tehlike sezmediğim için varlığını silmiştim kafamdan ama o canımı sıkmaya devam ediyordu.
Elini itip kapıya uzandım. O suratını asarken odaya girdim ve arkamdan örttüm. Herkes odadaydı beni bekliyorlardı, kızyeni bir dert açıyordu başıma. Bundan sonra daha az tıraş olup asker olduğumu belli etmemeye uğraşacaktım. Eski bir asker alışkanlığıydı, bırakmak zordu. Her sabah beşte uyanıp tıraş olan ben, kışlada olmasam da her sabah beşte uyanıp banyoya adımlıyordum yine.
Selamlamadan sonra herkesin birbirine döndüğü kısa sessiz bir bakışma oldu. Merak ediyordum, ve oltayı atıyordum.
Ben konuşmadım, Askar yanımdaydı. Bu yaptığı yüzünden yakalanırsa iyi ceza alırdı ama ben buradayken yakalanmasına izin vermezdim. Hala askerdi, asker olmaya devam etmek istiyordu, adı gibi mesleğini de seviyordu. Benim yerime konuştu ben sadece Ejder'i ve yanındaki şişko adamı izledim. Tavırlarını hareketlerini bakışlarını, sorulara verdiği cevapları inceledim. Buraya bunun için gelmiştim, onun nasıl bir deli olduğunu daha iyi anlamaya yani.
"Piyasaya ne zaman yeni ürün sürülse hemen koşar anlaşma yaparım." Dedi Askar'ın uzattığı çantadan bir paketi eline almış incelerken. "Epey iyiymiş, hiç bu kadar beklemiyordum." Diyerek burnunu sildi elinin tersiyle."Kızları içeri çağırın da onlarla eğlenelim biraz, merak ediyorlardır yeni malı. Size geçen ay Kırgızistan'a sattığım malların hikayesini anlatmış mıydım, sakallı tercüman yüzünden az kalsın yanlış trenle Çin'e gidiyordu mallar." Diyerek kahkaha attı yanındaki adamı eliyle sarsarak. "Sen git kızları al gel." Diyerek onu odadan yolladı ve bana döndü. Arkama yaslanmış sadece dinliyordum kenardan, sohbete dahil olmuyordum ama Ejder inatla bir şey anlatırken bana bakıyor bana dönüyordu. "Mert bey, ne diyorduk. Ha Çin demişken, Çine'e şube açacakmışsınız öyle duydum çok sevindim. Benim de orada kurduğum bir ufak dükkanım var, çok isteyen oldu bir dönerci açtım Tokyo'da. Bir gün mutlaka beklerim. At et eşek eti, her şeyi katıyorum yiyorlar namussuzlar. Onlar ayrı size sığırdan yaptırırım tabi, ya da bilmiyorum at eti seviyorsanız.." diyerek gülerken masayı devirecekti az kalsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rehin
Ficção Geral... -Atay elimde ama sen telefonu yüzüme kapatıyorsun. O kadar mı nefret ediyorsun bu çocuktan Masal? ... "Bu hikayedeki tüm kişi ve kurumlar hayal ürünüdür."