Bölüm 5

17 1 0
                                        


Akşama kadar bizim kata çok gelen giden olmadı, herkes bu kadar neyle meşgul merak ediyordum. Bir ara garip bir şey oldu. Tuvaletten dönerken yanlışlıkla birinin bilgisayar ekranına baktım, heyecanla klavyede yazılar yazarken çalışıyorlar sanıyordum oysa onlar uygulamadan mesajlaşıyorlardı. Mesajları okumadım, ne konuştukları umurumda da değil. Beni gördüklerinde gizli işlerini saklamak için sekmeyi kapatıyorlar, henüz kendi sohbet gruplarına beni alacak kadar bana güvenmedikleri ortada. Benim burada ne kadar kalacağım belli olmadığı için ne onlarla kötü olmak ne de onlarla iyi olmak istiyordum. Sadece işimle ilgilenmek ve Atay'dan haber almak istiyordum.

Bu arada denetim ekibi olarak, sitedeki alışverişlerin denetiminden ayrı şirket içi denetim de bizim işimizdi. Bu yüzden bu kat sessizdi. Issızdı. Buradakiler insanların hatasını aradıkları için sevilmiyorlardı. Nil'in bana çikolatalı bir kurabiye verirken anlattığına göre, ben gelmeden bir hafta önce bir müşteri temsilcisini kovmuşlardı. Kovan bizzat buradaki ekip değilse de, kovulmasına sebep olan bilgisayar verilerine ulaşan bizim ekipti.

İş yerinde uzun sohbetler etmek, çay molası vermek, bilgisayarda kafa dağıtmak için oyunlar oynamak normal şeylerdi. Kabul edilmeyen şeyler başkaydı. Bunları da yavaşça öğreniyordum.

Benim vaktimin çoğu hesaplamaları kontrol etmekle geçiyordu. Bunu yapan bir sürü muhasebecileri vardı muhtemelen ama tehdit bey bunlara nasıl ulaşabiliyorsa bunu bir de bana yaptırıyordu.

Ama ne yalan söyleyeyim, marketteki işimden iyiydi.

Sıcaktı.

Telefonum titrediğinde kafamı masadan kaldırdım korkarak, ne zaman uyuyakaldığımı hatırlamadığım için heyecanla etrafıma baktım. Biri beni gördü mü kızar mı diye endişelendim.

Herkes masasındaki ışığı söndürmüş gitmişti. Diğer tarafa baktım bir de, mutfağa giden koridorun ışıkları yanıyordu hâlâ. Telefon yeniden titrediğinde kulaklığı takıp telefonu cevapladım.

"Ne ağır uykun varmış."

"Uyuduğumu nereden biliyorsun?" diyerek gözümü ovdum.

"Biliyorum." Dediğinde parmağımı gözüme soktum yanlışlıkla, inleyerek elimi çektim ve elimle gözüme rüzgar yaptım. "Mesela şuan sandalyeden düştün."

"Bilemedin, gözümü kaşırken elim gözüme çarptı."

"O da ikinci tahminimdi." Diyerek sustu. Niye aradı anlamadım, biraz kendime gelmeye çalışırken nerede olduğumu neden burada olduğumu hatırladım.

"Ben hesaplarda bir şey bulamadım."

"Devam et."

O kadar emindi ki açık bulacağıma. Keyifsizce cama döndüm. Ne yapmam gerektiğini biliyordum ama yaptığım şeyin sonunun ne olacağını bilmiyordum. Açık bulunca ne olacaktı, bunun Atay'a faydası olacak mıydı?

"Atay'ı görmek istiyorum."

"İşini bitirdin mi?" dedi hemen. İş bitmeden olmaz demeye getiriyordu. Her seferinde farklı cümlelerle reddediyordu.

"Bir şey yemedin değil mi, gidip yemek ye sonra da işinin başına dön." Dedi.

"Kurabiye yedim. Arada yaptığım bazı şeyleri kaçırıyorsun." Diyerek kalemi elime aldım ve dosyayı biraz önüme çektim.

"Kurabiye yemek mi? O bir yemek mi? Git adam gibi bir şey ye bir de seninle uğraşmayayım."

"İştahım yok. Şu iki sayfayı bitireceğim. Sen bana bir şey demek için mi aradın? Bir şey istemek için mi?"

Biraz sessizlik oldu. Onun böyle konuşmadan önce düşündüğü beklediği çok oluyordu.

Elimdeki kalemi sallayarak bir şey demesini beklerken koridorda bir gölge görünce oraya döndüm. Önce acıyan gözüm yanılsama gördü sandım. Yine de dikkat kesildim, katta benden başka kimse yok gibiydi var mıydı?

"Sen, buraya istediğin gibi girebiliyor musun? Bu dosyaları rahatça alıyorsun, beni işe alman da kolay oldu. Sen buradan birisi misin?"

Bugün konuştuğum birisi olsaydı sesinden tanırdım, ama değildi. Belki de başka departmandandı.

"Beni mi sorguluyorsun?" diye sordu, sesi yükselmedi, kızmadı ama bu sakinliği daha çok ürküttü.

"Merak ediyorum kimsin diye."

"Sence kimim?"

"Bilmiyorum... Merak ediyorum işte..."

"Merak ediyorsun demek..."

"Burada mısın? Sahiden hep ensemde misin, takip ediyorsun izliyorsun dinliyorsun... Hep böyle etrafımda mısın?" diyerek koridora baktım, ışığı sönen koridora. Ayağa kalktım gergince. Bir elimde kurşun kalem vardı diğer elim hırkamı sıkıyordu. Kulaklıktan bir süre ses gelmedi.

"Burada mısın?"

"Beni neden merak ediyorsun? Polise hakkımda anlatacak çok şeyin olsun diye mi?"

"Ben buna nasıl bulaştım merak ediyorum, kim olduğunu bilirsem bunu neden yaptığını da anlarım belki. Yani daha önce karşılaştıysam, senin canını sıkacak bir şey yaptıysam bunu anlamam için önce senin kim olduğunu bulmam lazım. Yani bilmem lazım. Seni bilmem lazım. Ve ışığı kapatan sen misin merak ediyorum."

"Uykulusun hâlâ."

"Yoo uyandım." Diyerek koridora giderken orada biri olduğunu biliyordum. Onun orada olduğunu biliyordum. Şirketten biriydi işte. Bu kadar rahat olduğuna göre buradaydı. Uyuduğumu görmüştü bu yüzden biliyordu buradaydı.

Kim olduğunu bilmeye benim de hakkım vardı. Atay'ın kiminle olduğunu merak ediyordum. Bunu ona ve bize neden yaptığını merak ediyordum.

"Hâlâ uyuyorsun kimsenin ışığı kapattığı yok." Dedi.

"Işıkları sen kapatmadın mı, koridorun ışıklarını..."

"Koridorun ışıkları yanıyor görünüyor. Kamerada masanda olduğunu, oturduğunu görüyorum."

"O zaman sen değilsin."

"Ne yapıyorsun orada? Ne oldu kameraya? Sen bana oyun mu oynuyorsun ha?"

"Asıl oyun oynayan sensin en başından beri..." diyerek kalemi sıkıca tuttum, ışık kendi kendine sönmüş olabilir miydi?

Flaşı açmak için cebimden telefonu çıkardım. Ekranda,aramanın sonlandığını gösteren yazıyı okuyabiliyordum.

Kapattı telefonu.

Gelen o değil miydi?

Beni yalnız bıraktı.

Ayak sesi duyduğumda masama doğru döndüm, ama sonra sessiz ofiste sesin yankılandığını anladım. Ses oradan gelmiyordu.

Şimdi arkamdaydı.


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
RehinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin