Bölüm 30

8 1 0
                                    


"Sen buradaysan ben söyleyeyim bizimkilere bu gece toplantıyı iptal edelim, sensiz olmuyor biliyorsun. Ben Bilallebaş edemem. Deli deli konuşuyor canımı sıkıyor herif." Dedi Tamer. Elimi kaldırıp yüzümü ovdum yavaşça, susmuştu. Ne diyor anlamadım, ama susmasına sevindim. Gözlerimi açtığımda ışık yanıp sönüyordu, dilim damağım kupkuruydu. Biraz kısık gözlerle etrafa baktım. Tamer ayaktaydı, gülerek el salladı. Mert koltukta oturmuş masa lambasını yakıp söndürüyordu. Nil koltukta uyukluyordu. Gitmemiş miydi sevgilisinin ailesiyle tanışmaya? Çok istiyor gibiydi aslında. Doğrulup oturdum, bir bardak su içtim. Arkama yaslanıp dizlerimi kendime çektim örtüye sarılarak. Hâlâ herkes sessizdi.

"İyi misin?" dedi Tamer o sırada doktor girdi içeriye.

Doktorun dediği her şeyi anlamadım ama genel olarak uyarılarla doluydu dedikleri, asla zencefil yeme diye konuştu durdu. Yanlışlıkla bile yeme. Sakın yeme. Bir çok olasılık saydı olabilecek kötü durumları anlattı. Beni epey korkuttu ve gitti.

Doktorun azarına Nil bile uyandı.

"Kahve falan alayım da geleyim bari değil mi?" diyerek çantasını aldı eline.

Başımı iki yana salladım.

"Kuru kuru mu özür dileyeyim?" Dedi dudaklarını büzerek.

"Gerek yok." Dedim sessizce. Çok sessiz çıktı sesim, ben bile şaşırdım. Konuşamıyordum neredeyse. Boğazım acıyordu, tahriş olmuştu, parça parça dökülüyordu sanki konuşurken nefesimin dokunduğu yerler. Acıyordu. Sesim çıkmıyordu.

Zencefile alerjim olduğunu bilmediğini söyleyip epey özür diledi neredeyse ağlayacaktı. Tamer onu çıkardığında Mert çatık kaşlarla bana bakmaya devam ediyordu. Niye bu kadar sinirliydi şimdi, geriliyordum. "Sinirlenmesi gereken benim." Dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. Daha da sinirlenip ayağa kalktı. "Bana inanmadın... Benim kızmam lazım sen niye kızıyorsun?" derken battaniyeyi sıkıyordum.

"Toparlan çık." Diyerek kapıya gitti. Arkasına bakmadan çıktı.

O gidince uzanıp bardağı aldım biraz daha su içtim. Hazırlanacak bir şeyim yoktu ayakkabılarımı giyip kapıya yürüdüm. Suratı beş karıştı. Arabaya bindiğimizde de, boş caddede giderken de suratı asıktı.

Kafamı arkaya yaslayıp gözlerimi yumdum. "Beni geriyorsun..." diye mırıldandım.

"Aptal." Dediğinde dudaklarımı büzerek kafamı cama yasladım, gözlerimi açmadan yol boyu dinlendim. Ruhum dinlenemiyordu, gergindi. Aptal diyordu yine bana.

Evin önünde durdu araba. Kemerimi açtım hemen.

"Aptal." Dedi yeniden.

"Ya!" çıkıştım, daha da kızacaktım ama sesim korkunç çıkmıyordu, çok ağlamışım gibi kısıktı. "Aptal deme!"

Sinirle elimi kapının koluna attım.

"Ben niye bilmiyordum?" dediğinde durup kapıyı açmadan ona döndüm. "Ne?"

"Ben niye zencefile alerjin olduğunu bilmiyordum? Aptal bana niye söylemedin hiç? Atay'ın çileğe alerjisi olduğunu biliyordum senin zencefil yiyemediğini neden bilmiyordum ben?" sinirle bana döndü koltukta, elindeki telefonu sıkıyordu. Bana niye kızıyordu bilmiyor diye. "Aptal bana niye söylemedin?"

"Ya! Aptal deyip durma! Sana deyince de inanmadın ki..." dediğimde sinirle derin bir nefes aldı. "Masal! Bana önceden neden böyle bir şey demedin!?"

Ağzını açtı bir şey diyecek gibi ama kapattı sonra. Sinirle ensesini ovdu. Çok sinirliydi. Ama sesini yükseltemiyordu. Bağıramıyordu. Sesi çıkmıyordu. Onun için bu halde sinirlenmek çok zordu. Ben sesim kısılınca bile dayanamıyordum o hiç sesini çıkarmıyordu. Aptal diyordu ama aptaldım galiba sahiden, çünkü onu bu kadar sinirlendirip ona bu çaresizliği hissettirdiğim için kendime kızıyordum. Begüm için de çok zor olmuş olmalıydı, acı çekerken bağıramamak. Aklım Begüme kayınca kapıya döndüm. Aralayıp indim. Ben kapıyı örterken telefonumu uzatıyordu sessizce. Sessizdi. Çünkü konuşamıyordu. Önceden hiç düşünmemiştim ama bu güzel sessizliğin bazen deli eden bir tarafı oluyordu. İnsan bazen çığlık atmak bağırmak istiyordu, Mert bunu yapamıyordu. Ağız dolusu bağıramıyordu. Yapamıyordu.

RehinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin