Herkes çok mutluydu abisini babasını ya da kocasınıgöreceği için, ben çok gergindim. Sağa sola bakıyordum sürekli, babam birini yollayıp bir anda beni antrenmana sokar diye. Yine yanında bir gardiyanla geldi. Karşıma oturdu. Ayağındaki sargı yüzünden üzerine basamıyordu. Mert'in babamla arasında ne var onu bilmiyordum ben, babana değil canavara yaptım diyordu da ikisi aynı kişiydi işte. Ayağı kırık olan babamdı. Tam da babamın beni sınav yapmasının üzerine olmuştu bu, benim için yapmadıysa da içim bir garip oluyordu. Atay'a ve bana karşı kendini sorumlu hissettiğini söylemişti daha önce, acaba bunun onunla bir alakası var mıydı? Babam canımı yaktığı için mi babamın canını yakmıştı, yoksa aralarında bana anlatmadıkları bir şeyler mi vardı? Aralarında bir şeyler olduğu epey belliydi aslında.
"Ne istiyorsun bakalım? Bir daha buraya gelmezsin sanıyordum." Dedi rahatsızca yerinde kımıldadı.
"Para lazım. Ama param var." Dedim keyifsizce.
"Ne? Ne istemeye geldin o zaman? Bu arada jiujitsu çalışıyor musun, ha? Onu bir söyle önce."
Onun sorusunu duymazdan geldim.
"Benim altın saatim vardı onu satacağım para lazım, saati bulamadım. Kasada mı? Kasadadır herhalde başka nerede olacak? Kasayı da açamıyorum." Dedim umursamaz görünmeye çalışıp direkt üzerine gitmedim, direkt şifreyi sormadım, onu işkillendirmedim.
"Belli ki hala antrenmanları boşluyorsun, cevap vermediğine göre öyle... Canımı sıkıyorsun, senin peşine yine birini mi takayım, bunca belanın ortasındayız, kendini kurtarabilir misin hiç bilmiyorum. Ufak tefeksin, bu yüzden en çok seni çalıştırdım, en çok senin kendini koruman lazım diye..."
Babam beni hiç dövmemişti, ama iki kere bileğim kırılmıştı maçtayken, o bir şey yapmamıştı ama benden çok iri olan adamları çıkarırdı bazen karşıma. Şimdi en çok seni çalıştırdım deyince aklıma o günler geliyordu, yorgun argın spor salonuna paspas attığım günleri hatırladım, temizlemeden eve gelme diyordu çünkü. Evet en çok beni çalıştırmıştı. Ve ben sporu bırakıp ona ihanet etmiştim. Şimdi de kalemi o adama verip yine babama ihanet edecektim.
"Para diyordum." Dedim dizim titriyordu karşısında.
"Para niye lazım ki sana?" dedi kısık gözlerle arkasına yaslandı. "Okul için mi niye ne oldu? Kitap parası mı?"
Atay ortada yokken okulla ilgilendiğime asla inanmazdı. Onu sadece bir parça doğruyla kandırabilirdim, yalanla değil.
"Atay'ı bulduktan sonra gideceğim buralardan, para da o yüzden lazım. Hazırlık yapıyorum diyelim." Dedim gözlerimi kaçırarak.
"Atay'ı bulduktan sonra şey yap ne? Nereye gidiyorsun ne!?"
Omzumu silktim.
"Masal, bir de gelmiş gideceğim diyorsun, nereye NEREYELAN!?"
"Sana da sürpriz olsun işte."
"Atay'ı benden kaçıramazsın, bak, ben babasıyım. Oğlumu alıp nereye gidecekmişsin ha?"
"Senden değil, senin belalılarından uzak durmaya çalışıyorum. Hadi söyle altın saat kasada mı?"
"Ne bileyim ben? Altın saat diyor bir de! Bilmiyorum. Annen neleri aldı gitti bilmiyorum daha..." dedi keyifsizce, babam hapse girdikten çok kısa bir süre sonra annem gitmişti, babam da o zamandan beri eve uğramamıştı doğal olarak.
"Nasıl açacağım kasayı?" dedim.
Keyifsizce bana baktı. "Aslında buralardan uzak olmanız fena fikir değil. Ama bir altın saat yetecek mi yeni bir yer bulup taşınmana?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rehin
General Fiction... -Atay elimde ama sen telefonu yüzüme kapatıyorsun. O kadar mı nefret ediyorsun bu çocuktan Masal? ... "Bu hikayedeki tüm kişi ve kurumlar hayal ürünüdür."