Bölüm 54

4 0 0
                                        


Masal'dan 

54

Jane arka koltukta uzanıyordu, elini havada sallayıp daireler çizerken bana bir şeyler diyordu sürekli. "Ben galiba o dağ evini sevmiştim."

"Orada kalsaydın o zaman." Diye mırıldandım.

"Birinin sana göz kulak olması lazım, bu iş bana düşüyor çünkü Begüm etrafta değil."

"Ondan bahsetme." Dedim hemen. Kafamı dizime koyup yüzümü sakladım. Depoda olanlar hâlâ yarım yamalaktı aklımda. Sinop'ta olanlarsa parça parça. Abimle arabayagitmemiz, koltuğa fırlatır gibi beni bırakması, uyandığımda arkadaşını görmem. Silahlarla oynadıkları oyun, ufacık tavşanlara yaptıkları vahşice şey. Kaçmaya çalışmak yerine telefonu istediğimde hemen vermişti Volkan. Demek ki abim ona beni kaçırdığını söylememişti. Öyle olsa telefonunu vermezdi herhalde. Volkan ne değişik adamdı, yemek yapınca çok samimi biri olduğunu sanmıştım, ama iyi birinin Uğurla ne işi olurdu ki? Bakışları çok rahatsız ediyordu. Bir şey demese de yanından kaçıp gitmek geliyordu hep içimden. Korkuyordum ondan, sanki korktuğumu fark edip daha çok eğlenir gibi bakıyordu. Sırıtışı bile iğrençti. Yanağımı ovdum yavaşça, dokunurken de tüylerim ürpermişti, ne düşündüğünü bilmesem de seri katil avına yanaşıyor gibi hissediyordum, av bendim tabi.

Kapı açıldığında elinde sıcak iki kahveyle binen Mert'e baktım. İki bardağı da bana uzattı, bağdaş kurup bardaklarıtuttum. Yağmurluğunu çıkarıp geriye attı, paketli bir sandviçi uzanıp kucağıma koydu dizlerimi örten ceketinin üzerine. Kapıyı örtüp kahvesini elimden alırken soğuk parmaklarıma dokunup ters ters baktı, klima çalışıyor mu diye bakıp kahvesinden bir yudum aldı. Ben de içtim sütlü ve çok azşekerliydi. İkimiz de birer yudum aldık. Elini uzatıp bendeki bardağı çeker gibi aldı, kendi bardağını verdi bendekinden bir yudum aldı. "Seninki ekstra sütlü ve şekerli. Bu benim."Deyip arkasına yaslandı. Elimdeki bardağa baktım, başkasının içtiği bardaktan içmez, kaşıkla yemez iğrenirdim. Ama o benimkinden içmişti iğrenmeden. İçiyor muyum diye bakıp önüne döndü yeniden. Mertin dudaklarının değdiği bardak iğrenç gelmiyordu, sıcacık sütlü kahve mis gibi kokuyordu. Ama utanıp içemedim. Bardağı aramızdaki bardak yerine koyup sandviçi açtım.

"Sürekli yemek yemekten bıkmıyorsunuz hiç." Dedi jane. Hayaller yemek yemiyordu.

"Tavuk kadar lezzetli değildir ama markette bu vardı sadece." Dedi Mert. Tavuk yediğimi biliyor muydu yoksa lafın gelişi rastgele bir yemekle mi kıyaslıyordu. Pirzola kadar iyi değildir ya da mantı kadar iyi değildir der gibi mi diyordu tavuk kadar iyi değildir diye. Birkaç ısırık aldım ona bakıp bakıp önüme dönerken.

"Ne var?" dedi bana bakmadan.

"Tavuk yediğimi...."

"Gördüm." Deyip ekledi. "Sizi gördüm."

"Sahiden eve gelip eve girmedin yani..." dedim şaşkınca. "Kardeşimi kaçırırken, beni tehdit ederken tereddüt etmeyen sen mesele beni kurtarmak olunca duraksıyorsun demek..." sonra sesli dediğim şey saçma gelince gülümsedim içim burkulsa da. "Tabi zaten kurtarma sorumluluğun yok, o kadar vicdan yapıp beni ve Atay'a karşı sorumlu hissediyorsun kendini ama gerek yok yani... Yani... Gerek yok... Geldiğine minnettar olmam lazım, niye gelip bekledin diye kızmaya hakkım yok."

"Aptal."

"Evet. Aptalım. Aptallık işte." Diye söylenerek konuşmamak için sandviçten büyük ısırıklar aldım, ağzımı tıka basa doldurdum.

"Aptal geldim işte boş ver gerisini."

Başımı salladım zaten dolu olan ağzımla bir ısırık daha alırken. O sessizce kahvesini içerken ben de sandviçin sonuna geliyordum. "Abin neredeydi?" diye sordu.

RehinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin