Sandalyemde sağa sola dönerken Mert'in odasından gelen piyano sesini dinliyordum. Aralıktı kapı, dinliyor ve sisin içinde kayboluyordum. Koyu gri duman kaplamıştı sanki kalbimin etrafını, aklıma doğru gidemiyordum.
Mert geldiğimden beri yüzüme bakmıyordu. Tavırlıydı. Nil birkaç kez özür dilemişti, bana kahve ve çikolata almıştı, kurabiye meselesini çoktan unutmuştum ben. Demet abla üşümeyeyim diye şalını vermişti. Bu nezaketlerinin sebebi sadece zencefilli kurabiye meselesi miydi? Bilmiyordum. Ama hoşuma gidiyordu.
Şarkı bittiğinde bilgisayardaki işime geri döndüm. Formu doldurup mail attım ve diğer sayfayı yazıcıdan çıkartıp dosyaladım. Saatlerce bomboş şeylerle uğraştım. Aklım Atay'daydı. Hiç gülmüyor, kimseyle gerekmedikçe konuşmuyordum. Eve gidip ağlamak istiyordum ama burada işim bitmiyordu. Hesaplarda Sıcak Ev Seyahat Acentesinden ayrı bir şirket daha buldum. Bir seyahat acentesi daha vardı, büyük siparişler alıyordu. O kadar neye para veriyordu bilmiyorum. Dosyaların resmini çekip Mert'e yolladım, cevap vermedi ama okudu mesajları.
Herkes yavaş yavaş çıktı gitti. Ben dosyayı inceliyor, hesapları yeniden yapıyordum. Mert odasından çıktığında başımı kaldırıp ona baktım. Bana ters bir bakış atıp soğuktavrıyla kucağındaki kediyi yere bıraktı sonra da kapıya yürüdü. Gitti. Bana tek kelime etmedi. Bana iyi gelmiyorsun dedim diye trip atıyordu hâlâ.
Dosyaları toparlarken kat çok sessizdi, mesaisi biten koşarak gidiyordu. Kardan adamın buralardan bir yerden fırlayıp karşıma çıkmasından korktuğum için ben de fazla kalmak istemiyordum ama yarım saatten fazla dosya işleriyle uğraştım, işim erken bitmiyordu.
Mesaj geldiğinde heyecanla elime aldım telefonu, Mert bir şey dedi sandım ama bir numara mesaj atmıştı. Yabancı numara aklıma Ejder'i getiriyordu. Mesajı okuyana kadar Atay'la ilgili sanmıştım ama değildi.
"Demek benim küçük askerim babasına ihanet etti!"
Babamın ona ihanet ettiğimi aynı gün içinde öğrenmesini hiç beklemiyordum. Hiç.
Telefon çaldığında korkarak cevapladım, babamın aradığını biliyordum. "Bana ihanet ettin. Sana bunu ödetmem mi sandın Masal?"
Bir şey demedim. Dudağımı kemirirken dizimin titremesini durdurmaya çalışıyordum.
"Bana büyük ihanet ettin. BANA LAN BANA!"
Sesim çıkmıyordu. Korkunç geliyordu sesi. Bıçak gibiydi, benim sesimi kesiyordu.
"Beni neden sattın bilmiyorum ama bunu senden beklemezdim. Masal! Sen eskiden bile bu kadar cesur değildin."
Diyecek bir şey gelmiyordu aklıma.
"Şimdi de sesin çıkmıyor... Aferin... Benden korkman gerektiğini biliyorsun canım kızım." Diyerek ekledi. "Kasanın şifresi senin madalya aldığın günün tarihi değil. DEĞİL TABİ Kİ! BİR DÜŞÜN! HANGİ GÜN O? Begümle tanıştığın günün tarihi, onunla tanıştığımız gün yani Begümün doğum tarihi. Çok değerli arkadaşının..."
Elimle ağzımdan kaçan hıçkırığı kapattım. Benim için asla kasaya şifre falan koymazdı zaten. Ama bu kadar iğrenç bir şey de tahmin etmiyordum. Begüm, onun için ani bir öfke patlaması değil miydi, Begüm'e bu kadar takıntılı olduğunu bilmiyordum, ben bilmiyordum, Begümün doğum gününü kasasına şifre yapacak kadar dikkat kesilmişti ona. O sessiz kız, ne yapıp girmişti babamın radarına aklım almıyordu.
"Pişman olacaksın, olmalısın kızım." Dediğinde telefonu kapattı. Gergince ayağa kalktım. Yine burada yalnızdım, korkuyordum, babamdan korkuyordum. Hırkamı giyinip, bilgisayarı kapattım, eşyaları dosyaları çekmeceye attım. Hızlıca asansöre gittim, kimse binmesin diye elimi düğmeden kaldırmadım. Kaçar gibi indim otoparka. Arabama giderken sağa sola bakıyordum, etraf durgundu biri çıkacak gibi geliyordu tir tir titriyordum. İleriden elinde sopayla bir adamın bana doğru geldiğini gördüğümde arabanın yanındaydım. Hemen kendimi içeriye atıp kapıyı kilitledim. Bunu bana yaptığına inanamıyordum. Babamın buraya adamını yolladığına inanamıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rehin
Fiksi Umum... -Atay elimde ama sen telefonu yüzüme kapatıyorsun. O kadar mı nefret ediyorsun bu çocuktan Masal? ... "Bu hikayedeki tüm kişi ve kurumlar hayal ürünüdür."