7. Bölüm

17.5K 894 286
                                    

Uyanalı kaç dakika olduğunu bilmiyordum. Ağlamıyordum ama kendimi çok yorgun hissediyordum. Alp'e sarılı bir şekilde, kafam boyun girintisinde öylece duruyordum. Ne hateket edecek güç vardı bedenimde ne de ağlayacak.

Bir aşağı, bir yukarı, bir aşağı, bir yukarı.

Eli bir süredir nazikçe sırtımda dolaşıyordu, hiç durmamış hatta arada enseme masaj bile yapmıştı. Bilinçaltın felaketti, yaşadığım her karmaşa birbirine girmişti.

"Daha iyi misin?" dedi mırıldanarak. Daha da sıkı sardım kollarımı. Hiç bırakmak istemiyordum şu an. Sanırım şimdi Alp'in de gitmesinden korkuyordum.

Kafamı olumlu anlamda salladım. Yağlanmış ve bukleleri bozulmuş saçlarım beni rahatsız ediyordu, en kısa zamanda banyo yapmak istiyordum.

"İçeri geçmek ister misin?" Bu sefer kafamı biraz öncekinin tam aksine salladım. İçerisi beni boğuyordu. Şu anki pozisyonum o kadar rahattı ki ömür boyu kalabilirdim.

Bacaklarım iki yana açık bir şekilde Alp'in dizlerinin üstünde oturuyordum. Kafamı göğsüne yaslanıştım ama göğsü biraz fazla sert olduğu için pek de rahat edememiştim.

"Ne gördün, anlatmak ister misin?" Kafamı hayır anlamında salladım. Anlatmayı bırak kendim bile hatırlamak istemiyordum.

"Ben üşüyorum." dedim kısık sesimle. Hava soğuk değildi ve hasta da değildim. Buz gibiydi parmaklarım, kaskatı kesilmişti.

Cümlemi bitirmemle Alp'in eli alnıma gitti. "Ateşin yok, Asya." Omzumu silktim. Üşüyordum, ellerimin buz gibi olduğunu hissediyordum halbuki hava çok güzeldi.

"Ben gerçekten üşüyorum." dedim bu sefer ciddiye alması için. Başımı göğsünden uzaklaştırdı ve çatık kaşlarla yüzüme baktı.

"Hani bakayım neresi üşüyor?" Büyük avcu yüzümde gezindi.

"Ellerim." dedim masumsa ellerimi göstererek. "Parmaklarım buz tuttu." Kocaman elleri benimkileri tutunca kaşları şaşkınlıkla havalandı.

"Vitaminsiz seni!" dedi hafif sesiyle kızarak. Sonra benimle birlikte ayağa kalktı. "Zencefilli çay yapalım, eğer ellerinin üşümesi geçmezse biraz vitamin takviyesi yaparız olur mu?"

Yüzümü buruşturup kafamı boynuna gömdüm. Öyle keskin ve çarpıcı bir koku vardı ki benim yerimde başka bir kız olsaydı net bayılmıştı lakin şu an tek düşündüğüm parmaklarımın soğukluğuydu.

"Zencefilli çay sevmem." dedim kafamı gömdüğüm için boğuk çıkan sesimle. Aslında çok severdim ama sadece babam yaptığında severdim.

"Ben çok güzel yaparım ama." dedi çocuk ikna eder gibi. Gerçi evet, şu an çocuk ikna etmeye çalışıyordu.

Odadan çıkıp mutfağa girdiğimizde Arın'ın elinde telefonu ile ilgilendiğini gördüm. Zaten biz içeri girince hemen gözleri bizi bulmuştu.

Önce, benim Alp'in kolları arasında olmama şaşırmış olmalı ki kaşlarını çattı. Sonra benim ağlamaktan mahvolmuş yüzümü görünce gözlerinde korku belli bir şekilde var oldu.

"Ne oldu, niye ağladın?" Sorularını art arda sıraladı. Omzumu silktim sakince. Alp beni yavaşça masaya oturttu. "Alp kıza ne yaptın lan?"

Alp gözlerini büyüterek Arın'a baktı. "Arın kafayı mı yedin ne yapabilirim ben Asya'ya?" Kirpiklerimdeki ıslaklığı elimle sildim. Arın abim bana endişeyle baktı. "Senin o omuzlarını ısırırım." diyerek ısıracakmış gibi yaptığında ağzımdan küçük bir kıkırdama kaçtı ve öne eğildim. "Isıracağım Asya seni, omuzlarını kıtır kıtır yiyeceğim." Bilerek yapıyordu, moralimi düzeltmek için benimle oyun oynuyordu.

ASYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin