ATE - Diğer Yarım.
Uyanalı kaç dakika olduğunu bilmiyordum. Ağlamıyordum ama kendimi çok yorgun hissediyordum. Alp'e sarılı bir şekilde, kafam boyun girintisinde öylece duruyordum. Ne hareket edecek güç vardı bedenimde ne de ağlayacak.
Eli bir süredir nazikçe sırtımda dolaşıyordu, hiç durmamış hatta arada enseme masaj bile yapmıştı. Bilinçaltım felaketti, yaşadığım her karmaşa birbirine girmişti.
"Daha iyi misin?" dedi mırıldanarak. Daha da sıkı sardım kollarımı. Hiç bırakmak istemiyordum şu an. Sanırım şimdi Alp'in de gitmesinden korkuyordum.
Kafamı olumlu anlamda salladım. Yağlanmış ve bukleleri bozulmuş saçlarım beni rahatsız ediyordu, en kısa zamanda banyo yapmak istiyordum.
"İçeri geçmek ister misin?" Bu sefer kafamı biraz öncekinin tam aksine salladım. İçerisi beni boğuyordu. Şu anki pozisyonum o kadar rahattı ki ömür boyu kalabilirdim.
Bacaklarım iki yana açık bir şekilde Alp'in dizlerinin üstünde oturuyordum. Kafamı göğsüne yaslanıştım ama göğsü biraz fazla sert olduğu için pek de rahat edememiştim. Onun oturduğu ufak sandalyede nasıl rahat ediyordu bilmiyorum.
"Ne gördün, anlatmak ister misin?" Kafamı hayır anlamında salladım. Anlatmayı bırak kendim bile hatırlamak istemiyordum. Hala babamın gelmesini isteyecek kadar yüzsüzdüm.
"Ben üşüyorum." dedim kısık sesimle. Hava soğuk değildi ve hasta da değildim. Buz gibiydi parmaklarım, kaskatı kesilmişti.
Cümlemi bitirmemle Alp'in eli alnıma gitti. "Ateşin yok, Asya." Omzumu silktim. Üşüyordum, ellerimin buz gibi olduğunu hissediyordum halbuki hava çok güzeldi.
"Ben gerçekten üşüyorum." dedim bu sefer ciddiye alması için. Başımı göğsünden uzaklaştırdı ve çatık kaşlarla yüzüme baktı.
"Hani bakayım neresi üşüyor?" Büyük avcu yüzümde gezindi. Ona şimdiden bu kadar çabuk alıştığıma şaşırdım.
"Ellerim." dedim masumca ellerimi göstererek. "Parmaklarım buz tuttu." Kocaman elleri benimkileri tutunca kaşları şaşkınlıkla havalandı.
"Vitaminsiz seni!" dedi hafif sesiyle kızarak. Sonra benimle birlikte ayağa kalktı. "Zencefilli çay yapalım, eğer ellerinin üşümesi geçmezse biraz vitamin takviyesi yaparız olur mu?" diye iki seçenek sundu.
Yüzümü buruşturup kafamı boynuna gömdüm. Öyle keskin ve çarpıcı bir koku vardı ki benim yerimde başka bir kız olsaydı net bayılmıştı lakin şu an tek düşündüğüm parmaklarımın soğukluğuydu.
"Zencefilli çay sevmem." dedim kafamı gömdüğüm için boğuk çıkan sesimle. Aslında çok severdim ama sadece babam yaptığında severdim.
"Ben çok güzel yaparım ama." dedi çocuk ikna eder gibi. Gerçi evet, şu an çocuk ikna etmeye çalışıyordu.
Odadan çıkıp mutfağa girdiğimizde Arın'ın elinde telefonu ile ilgilendiğini gördüm. Saat kaçtı ve o neden uyanıktı? Zaten biz içeri girince hemen gözleri bizi bulmuştu.
Önce, benim Alp'in kolları arasında olmama şaşırmış olmalı ki kaşlarını çattı. Sonra ağlamaktan mahvolmuş yüzümü görünce gözlerinde korku belli bir şekilde var oldu.
"Ne oldu?" Oldukça telaşlandı. Omzumu silktim sakince, inan çok bir şey olmadı ama bu sefer fazla kötü etkiledi. Alp beni yavaşça masaya oturttu. "Alp kıza ne yaptın lan?"
Güvenin gözlerimi yaşarttı Arın.
Alp gözlerini büyüterek Arın'a baktı. "Arın kafayı mı yedin ne yapabilirim ben Asya'ya?" Kirpiklerimdeki ıslaklığı elimle sildim. Arın abim bana endişeyle baktı. "Senin o omuzlarını ısırırım." diyerek ısıracakmış gibi yaptığında ağzımdan küçük bir kıkırdama kaçtı ve öne eğildim. Beklemiyordum böyle bir şeyi. "Isıracağım Asya seni, omuzlarını kıtır kıtır yiyeceğim." Bilerek yapıyordu, moralimi düzeltmek için benimle oynuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASYA
ChickLitAbi kitapları kıtlığı çekiyorsanız doğru yerdesiniz. Sizden istediğim ana karakter olan kız ile empati kurmanız. Babasına olan düşkünlüğünü anlamanız. Bu kitapta önyargılı abiler yok, karışan bebekler yok. Alışılmış klasik abilerim hikayesi değildir...