Her yerim cayır cayır yanarken gözlerimi dahi kırpmadan karşımdaki mezarlığa baktım. Öyle soğuk öyle tedirgindim ki dengede durmakta zorlanıyordum. Şu an her şey beni korkutuyordu, ağaçtaki yaptak bile.
"Hadi." Omzuma dokundu Ege abim. "İçeri girelim." Sesindeki tondan bir şeyleri anlamaya çalışsam da karmakarışıktı her şey. Gecenin bu saati mezarlığa girilir mi?
"Dalga mı geçiyorsun abi?" dedim sinirle. "Arın abime gitmek istiyorum dedim mezarlığa değil!" Ege abimin kenarından geçip gitmek istedim ama Efken bileğimi tutup beni durdurdu. Dehşet bir ifadeyle baktım.
"Asya içeri gir güzelim." dedi mezarlığın kapısını göstererek. Tüylerim diken diken olmuştu. "Korkma ölüler dirilmeyecek."
Senin varya ben babanın çarkını si
Tekrar mezarlığa dönüp baktığımda beni neden buraya getirdiklerini anlamaya çalıştım. Arın abim burada bir yerde miydi? Niye adam akıllı nerede olduğunu söylemiyorlardı?
İster istemez abilerimden birinin elini tuttum. O an kimin elini tuttuğuma odaklanamayacak kadar korkmuştum ama elimi tutma şeklinden Ege olduğunu anlamıştım. Zira onun bir parmağı benim üç parmağıma eşitti.
Derin bi' nefes aldım mezarlığın kapısından geçmeden saniyeler önce. Sonra ister istemez adımlarım ilerledi. Olabildiğince mezar taşlarını okumamaya çalıştım çünkü bir keresinde ex babam bana ne kadar çok mezar taşı okursam o kadar unutkan olacağımı söylerdi.
Doğru ya da yanlış bilmiyorum, sadece bir şeyleri unutmak istemiyordum.
Beyaz ayakkabılarım çamur olmuştu hep. Keşke şortumu değiştirseymişim çünkü şu an bacaklarım buz gibi olmuştu. Ayrıca mezarlığa şort ile girdiğim için Allah'ın beni çarpma ihtimali de vardı.
Durduk, bir mezarın başında aniden durduk. Gözlerim beyaz mermerde gezindi.
Ferhat Mirza
Doğum: 13.04.1980
Ölüm: 14.07.2022Bilmiyorum, hissettiklerimi anlayamıyorum. Sevinmem gerekirdi, bir ibne daha eksilmişti dünyadan ama sadece donuk gözlerle bakakaldım. Nasıl?
"N'asıl?" dedim yüzlerce sorudan sadece birini sorarak. "Bunun Arın abimle ne alakası var?" Çok alakası da olabilirdi, hiç de olmayabilirdi. Ben sadece Arın'ı kötü ihtimallerle beraber düşünmedim.
"Öldü." Alp'in bıçak gibi sözleri bedenime çizikler attı. "Ve suçu Arın'a kaldı." Üşüdüm ve bu üşüme içimde bir yerleri paramparça etti.
Asya biz az önce ölmüş adama mı küfür ettik?
Hızla Alp abime döndüm. "Arın şimdi" devamını getiremedim. Ben günlerce onu suçlamıştım bana haber vermiyor eve gelmiyor diye. "Arın hapse mi girdi?" Çenem titredi, abimi nasıl alırlar içeri?
Hepsinin dağılmış bakışlarını gördüm. O an benim için kopma noktasıydı çünkü gözümün önüne inen karanlık ile olduğum yere yığıldım.
🌃🪬
"Hassiktir." Elim acıyan boynuma gitti. Nasıl da acıyordu narin boynum. "Yapacağınız yatağın yayını..." dedim kendime gelmeye çalışarak. Sonra burnuma o tiksindiğim hastane kokusu doldu. "Of hayır ya." diye mızmızlandım. Beni niye buraya getiriyorsunuz ya? Artık uyarı yapacaktım ölmediğim sürece getirmeyin diye.
Bedenimi biraz esnettim, kıtır kıtır sesler çıktı kemiklerimden. Sonunda kendime geldiğimde etrafa baktım ve lanet ettiğim odanın tam ortasında olduğumu fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASYA
Chick-LitAbi kitapları kıtlığı çekiyorsanız doğru yerdesiniz. Sizden istediğim ana karakter olan kız ile empati kurmanız. Babasına olan düşkünlüğünü anlamanız. Bu kitapta önyargılı abiler yok, karışan bebekler yok. Alışılmış klasik abilerim hikayesi değildir...