Bu sefer beynim ve kalbim birbiriyle kavga etmiyordu, kalbim ikiye bölünmüştü. Ya da sadece parçalara ayrılmamak için direniyordu. Ben bile anlam veremiyordum.
Bencil olabilirdim. Kalmasını isteyip benim yanımdan ayrılmamasını söyleyebilirdim.
Fedakar olup oradaki insanlara yaşam vermesini de söyleyebilirdim.
"Otur oturduğun yere hiçbir yere gidemezsin." Sesim kendimi şaşırtacak kadar netti. "Beni yanına almadan buradan gidebileceğin tek yer lavabo Alp." Gözlerim karıncalanıyordu, titreyen ellerimi koltuğa gömmek ister gibi bastırdım.
Alp'in şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu. Aynı zamanda diğerlerinin de hayret dolu bakışlarını hissedebiliyordum. Hiçbiri beklemiyordu çünkü.
"Afferin kız." dedi Arın. Sonra Alp abime döndü. "Adımını attığın an bombalanarak öldürüldüğünde ne yapacağız? Hiçbir yere gidemezsin." Sert sesi bütün mutfağı inletti.
Gülümsedim, Arın'ı çok seviyordum.
Koltuktan kalktım ve yanlarına gittim. Yavaş hareketlerimi dikkatlice izledi Alp. Bir sandalye çekip oturdum ve burukça gülümseyerek gözlerine baktım. "Sana ayak bağı mı oluyorum?" diye sordum sahte bir üzüntüyle. Sonra hemen gülümsedim. "Tüh, çok üzüldüm." Hiçbir yere gidemezsin abi, sen de beni bırakamazsın. "Hiçbir yere göndermem seni." Dudaklarım titreyince kaşlarımı çattım. Boğazımdan yukarı doğru tırmanan sancıyı durdurmaya çalıştım.
"Konuş Asya, arkandayım vallahi." dedi Efken abim omzumu tutup.
Omzumu silkip tekrar Alp'e baktım ama bu sefer gülümsemiyordum. İç dünyam yavaş yavaş dışarı yansıyordu. "Sende mi beni bırakmayı düşünüyorsun yoksa?" Dudaklarımı büzdüm, gitmesini istemiyordum ki.
Vicdanına oynadım.
Ege abim beni göğsüne çekip başımı yasladı ve saçlarımın bukleleriyle oynamaya başladı. "Neyse ne. Ben bahçeye çıkmak istiyorum ama açım. Tost mu yapsak?" dedim Arın'a dönüp, yemek yeme isteğime şaşırmıştı.
Alp'e konuşma izni vermemiştim bile. Zaten o da şaşkınlıktan dilini yutmuş olmalıydı.
"Olur, tost yaparız. İstersen yumurta da kıralım çiçeğim yanında güzel olur." Arın abim yumuşak sesiyle konuştu.
"Olabilir." diyerek kestirip attım. "Biraz bahçeyi gezebilir miyim? Salıncak vardı orada, salıncağa oturmak istiyorum." Az önceki durumu hiç olmamış gibi saymak zordu.
🩷
"Burası harika!" diye bağırdım kollarımı açarak. Resmen cennete düşmüştüm! Kocaman bahçede ayakkabılarımı çıkardım ve salıncağa doğru koştum.
"Deli, ayaklarına bir şey batar giy şunları." dedi arkamdan Efken abim. Koşmayı bıraktım ve zıplayarak gitmeye başladım. Çok büyüktü ve havuzu da vardı evin.
Salıncağa kendimi bıraktığımda küçük bir kahkaha attım. Uzun zaman sonra kendimi kuş gibi rahat hissediyordum. Ne babam umrumdaydı ne de Alp'in gitme ihtimali. Şu an tek umrumda olan şey benim rahatlığımdı. "Sabaha kadar bu salıncakta kalabilirim." diye mırıldandım Efken yanıma geldiğinde. Bacaklarımı toparladım ve ona da oturacak yer açtım.
"Akşam olunca bahçeye çıkmayı bırak cama yaklaşmaya korkacaksın."
"Neden?" Kaşlarımı çatarak doğruldum. "Niye cama yaklaşmaya korkacağım?"
"Çok karanlık olur burası. Bahçede herhangi bir lamba da yok." Etrafa baktım. Gerçekten hiç lamba yoktu. Düşündüm de uzun ağaçların arasında karanlık bir bahçeye çıkma fikri iyi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASYA
ChickLitAbi kitapları kıtlığı çekiyorsanız doğru yerdesiniz. Sizden istediğim ana karakter olan kız ile empati kurmanız. Babasına olan düşkünlüğünü anlamanız. Bu kitapta önyargılı abiler yok, karışan bebekler yok. Alışılmış klasik abilerim hikayesi değildir...