16. Bölüm

9.5K 565 88
                                    

1 hafta sonra, Alp'in anlatımıyla.

Asya sadece otuz tedi saattir kayıptı. Bu benim en sancılı otuz yedi saatimdi.

Kaybetme korkusunu en son 13 yıl önce annem öldüğünde yaşamıştım. Şu an çok farklıydı, şu an annemden kalan son miras elimde parçalanmıştı ve her bir parçayı yapıştırmak benim görevimdi.

Zayıf bedenine yoğun miktarda uyuşturucu verilmiş, aç kalmış ve üstüne fazlasıyla hırpalanmıştı benim güzelim. Tüm bunlar yetmemiş son bir haftadır yoksunluk krizleri ile uğraşıyordu. Aniden gelen bu sarsıntı onu başka birisine dönüştürüyor ve istediklerini elde etmeyince de kendine zarar vermeye kadar götürüyordu. Asya'yı tanınmaycak bir kişiliğe yönlendiriyordu.

Efken'in anlattığına göre Asya'nın çığlığıymış onu uyandıran. Sonrasında Asya ile birlikte kaçmış Ferhat, bütün araziyi aramamıza rağmen hiçbir yerde yoktu. Küçücük bir izine bile rastlamamıştık. 

İlk 5 saat koca ormanın içinde deliler gibi onu aradığımı hatırlıyorum. Sonrasında öfkeden her yeri kırıp dökmüştüm. Ferhat, dibimize kadar girmişti, bununla kalmamış benim biriciğime zarar vermişti.

Uçmayı beceremeyenler, kanat kırmayı çok severler. Kendisinde olmayınca başkasında da olmasın isterler. Bencildirler, başkalarının hayatı sonucu ölüm olsa dahi hiç umursamadan yok ederler.

Ve eminim ki kalp düşünebilseydi atmaktan vazgeçerdi. Asya'nın kalbimi atmak ve durmak arasındaki keskin yolda atmayı seçmişti. Ona minnettardım. Yaşamasını en çok ben istiyordum, ya da doğruyu söylemek gerekirse her şeye yeni kavuşmuşken ölmesini istemiyordum.

Onu koca çam ağacının altında büzülmüş bir halde buldum. Öyle solgun öyle tepkisizdi ki ilk gördüğümde ölmüş olması ihtimali kalbimi delip geçmişti.

Asya'yı öldürmemiş, süründürmüştü.

Güçlü bir uyuşturucu vermişti ona. Türkiye'de kolay kolay elde edilemeyen, hatta çoğu ülkelerde bulunamayan türdendi. Bu denli ağır bir uyuşturucunun Asya'nın zayıf bedeninde girip onu hala canlı tutması tamamen mucizeydi. Bünyesi sandığımından da güçlüydü.

Yedi çıkık ve sayısız çürük vardı vücudunda. Burkulmaların yanı sıra dizleri ve elleri de yara içindeydi. İçten içe ona iyi sahip çıkamadığım için kendimi suçluyordum. O gece benim yanımda yatsaydı yataktan kalktığı an fark ederdim.

Son üç günde aşırı sinirli ve duygusal bir yapıya bürünmüştü. Korktuğum gibi yoksunluk krizleri çok sert gösteriyordu kendini. Bazen sakinleştirmek için ilaçla bayıltmamız bile gerekiyordu ve ben bunu yapmaktan nefret ediyordum.

En son kontrolünde 48 kiloya düştüğünü görmüştüm, 15 kiloyu üç haftada kolaylıkla vermişti. Bu korkunçtu! İlk geldiğinde balık etli olan Asya şimdi sadece deriden ve kemikten ibaretti. Bu da onunla iyi ilgilenemediğim anlamına geliyordu.

Aslında kan tahlillerinin sonucunda sadece vitaminsizlikten dolayı iştahsızlaşıp yemek yemeyi kesmişti ama şu son 1 haftada gözümün önünde eriyip bitmişti. Sana iyi bakamadım, özür dilerim.

Psikoterapiler eşliğinde geçmişti hafta. Hastane günleri oldukça sıkıntılıydı, sürekli bir zorluk çıkarıyor ve beyni tekrar istiyordu ilaçları. Bazen yoğun depresyonda salya sümük ağlarken dakikalar sonrasında sinirden yerinde duramayan bir kişiye dönüyordu. Eve gelmek Asya'mı biraz daha yatıştırmıştı ama yükselişleri hala oluyordu.

Ve sanırım şu an da bir krizin dakikalar öncesini yaşıyorduk.

Olabildiğince ılımlı yaklaşıyordum, her ne kadar sabrımın dibini kaşıkla sıyırsam da Asya benim yüzümden bu haldeydi. Ona düzgün sahip çıkamadım.

ASYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin