20. Bölüm

11K 627 139
                                    

Herkesin, yanına gitmek istediği birileri vardır. Gecenin üçü,
Sabahın körü,
Hatta cehennemin dibi olsa bile.

Nazım Hikmet

Arın Mirza'dan

Bir kız çocuğunun içindeki karmaşayı ilk kez görmüştüm ve o karmaşa, kız çocuğunun içinde günden güne büyüyüp onu yaralamıştı. Her gün masum kalbinde delikler açıp içten içe kanatmıştı ruhunu. Bunu şu an boş boş duvara bakan kız kardeşimden fark ediyordum.

İyi bir abi olamadığım Asya'nın arabada ağlayarak söylediklerinden sonra yüzüme çarpmıştı. Bunun farkına çok geç varmıştım, varmıştık. Yüzümüze tokat gibi inen sözlerinden sonra onun ne kadar da hırpalandığını fark etniştim.

En büyük pişmanlığı Alp yaşıyordu sanırım ki sürekli olarak Asya ile konuşmaya çalışıyordu. Asya ise öylece kolundaki serumu ve önceki zamandan kalma izleri izliyordu. İkisi de fazlasıyla yorgundu ama benim güzelim daha çok kırgındı. Dolu gözlerinden bunu anlıyordum.

"Bebeğim." Bir kez daha şansını denedi Alp. "Bize neden regl olduğunu söylemedin?" Olabildiğince ılımlı yaklaşmaya çalışıyordu. "Hep böyle karnın çok mu ağrır?" Saçları dağılmış, abisinin yüzüne dahi bakmıyordu. O kadar çok ağlamıştı ki gözleri kan çanağına dönüştü.

Bir kadına böyle bir dönemde nasıl davranılırdı ki?

Sadece çikolata va sıcak su torbası mı lazımdı onlar için? Ama Asya bu ikisiyle düzelecek gibi değildi, özellikle ateşler içinde yanan ve ruh gibi duran kız kesinlikle bu ikiliyle iyi olamazdı.

"Çikolata kistim var benim." Sonunda hasretinden çatladığım ses kulaklarıma vardığında kaşlarımı çatmadan edemedim. Çatlamış dudaklarını ıslattı, hala kolundaki seruma bakıyordu dikkatle. "Sanırım annemden bana kalan tek şey bu." İçten içe Asya'nın öz annesini tanıyamadığı için kahroluyordum.

Yorgunlukla gözlerini kapattığında Ege şaşkınlıkla "Çikolata kisti mi?" dedi. Ardından üçümüz de Alp'e baktık. "Annemde böyle bir şey var mıydı?"

Emin değildi o da. "Bilmiyorum, hatırlamıyorum." Hiçbirimiz annemize ait doğru düzgün bir bilgiye sahip değildik çünkü hiçbirimiz doya doya vakit geçirememiştik onunla. Hepimizin çocukluğu yarım yamalaktı ama Asya'nın ki hiç olmamıştı.

Alp Asya'nın kolundaki serumu nazikçe çekip çıkardı. "Bu hastalığın ne zaman farkına vardın?" dedi yara izleriyle dolu koluna yuvarlak küçük bir bant yapıştırıp. "Kaç kez doktora gittin?"

Bir süre bekleyip düşündü. "Bir kez doktora gittim 14 yaşındayken." Ağzını açıp bir şeyler daha söyleyecekken sebepsizce aniden sustu.

"Güzelim bu tehlikeli bir hastalık farkındasın değil mi, bunun için hangi ilaçları kullandın?" Hepimiz pür dikkat Asya'nın diyeceklerine odaklanmışken aynı zamanda panik olmuştum.

"Kullanmadım." dedi birden.

"Anlamadım?"

"Kullanmadım." dedi tekrar sanki çok normal bir şeyden bahsediyormuş gibi.

"Ne demek kullanmadım?"

Omuzlarını kaldırdı. "İçmedim işte ilaç almadım. Doktor yazmadı." Gözlerini kaçırdı ve parmaklarıyla oynamaya başladı. Bu da demek oluyordu ki bir yerlerde yalan söylüyordu.

"Asya bana bak." diye üstüne gitti. O da anlamıştı yalan söylediğini. İyi de bu konuda niye yalan söyler insan? "Bana bak çiçeğim, gözlerime bakarak konuş."

ASYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin