1. bölüm : KOMUTAN

24K 789 74
                                    

"Rahat" "Esas Duruş"
Astusabayın her emrini aynı anda ve çevik bir şekilde yapmaya özen gösteriyorduk. Gastronomiden mezun olunca hemen askerliği yapmak istemiştim. Bu işin bir an önce aradan çıkması gerekiyordu, çünkü çok iyi bir restorantta staj yapabilme imkanım vardı.

Çok mutasım bir ailenin çocuğuydum. Annemin vefatından sonra babam başka bir kadınla evlenmişti. Bu evliliğe karşı çıktığım için babamla aram bozulmuş, kötü alışkanlıklar edinmiştim. Gençlikte yaptığım hatalar sonucu başım beladan kurtulamamıştı. Her gece eve şikayete gelenler, karakollar... Artık babamın canına tak etmiş ve beni evlatlıktan red etmişti.
Okul hayatında çok başarılı bir öğrenci olduğum için öğretmenim hep benim yanımda olmuş ve benim yokuş aşağı giden hayatımı düzeltmek için çok çabalamıştı. Hem annelik hem babalık yapan öğretmenime borcumu, üniversiteyi kazanarak ödemiştim.

"Aval aval bakma asker." Komutanın kolumu sertce dürtmesiyle kendime gelmiştim. "Biliyorsunuz bugün Erim komutan geliyor." "Yeniler bilmez, bilenler bilmeyenlere söylesin. Hataya ve tembelliğe tahammülü yoktur. Beni rezil etmeyin."

"Emredersiniz komutanım." dedik hep bir ağızdan. Bölük komutanımız Erim, zorlu bir görevden geldiği için izine ayrılmıştı biz gelmeden. O her ne kadar izin istemese de albay emretmişti.

"Dikkat" sesinden sonra hepimiz duruşlarımızı dikleştirmştik. Gözümün ucuyla baktığımda ayağında askeri botu, üzerinde de kot pantolon ve deri ceketiyle bize yaklaşan adama gördüm. Hafif atıştıran kar taneleri kısa ve gür saçlarına düşerken büyük adımlarla ilerliyordu.

Astsubay asker selamı verip Erim komutanı karşılarken onun gözleri bizim üzerimizdeydi. Hepimizin duruşunu süzüyordu. Özellikle benimle beraber yeni gelen askerlere bakıyordu ve suratındaki ifadeden anladığım kadarıyla hiçte memnunmuş gibi bir tavrı yoktu.

Uzun uzun bizi süzdükten sonra bölüğe doğru ilerledi. Merdivenleri ikişer üçer çıkıyor, her adımında "Ben belayım" diye bağırıyordu.

Astsubay da peşinden gittiği için çavuş bizi mıntıka yapmak için görevlendiriyordu.
Ben, İstanbullu, Vanlı ve iki üst devre asker bahçeyi temizleyecektik. Kişilerin ismini pek aklımda tutamadığım için onlara memelektleriyle hitap esiyordum.

Yolda azda olsa yağan karları süpürge ve kürekle temizlerken üst devrelermiz 5-10 dakikalık çalışmadan sonra bırakmışlardı.

Saygısızlık olmasın diye bizde ses çıkartmıyorduk. Sonuçta burada devrecilik denen şey vardı.

"Çalışın çalışın. Bizmi çalışalım len?" diyen Konyalı üst askere tip tip bakıp sabır dilenirken Antalyalı asker, "Yav şu Erim denen pezevenk bir kaç ay daha gelmeseydi. Ne güzel yüzünü görmeden giderdim." diyerek sitem etti. Konyalı, eliyle Antalyalının boynuna yavaşça vurup, "Hemşerim hakkında doğru konuş len." dedi. Antalyalı da aynı şekilde Konyalıya vurup şakalaştılar. "Senin tuzun kuru tabi bir haftaya yolcusun. Yaa bu garipler napsın." dedi bize bakarak. İkisi hep bir ağızdan gülüp kahkaha atarken, biz aval aval bakıp hiç gülmüyorduk.

Herkes Erim komutanın çok disiplinli birisi olduğunu, asıl askerliğin bundan sonra başladığını söylüyordu.

En kötü ne olabilirdi ki?

Sonuçta oda bir insandı ve bizde onun emri altındaydık. Belki bizi biraz sıkacaktı ama sonuçta askerlik yapmaya gelmiştik. El bebek gül bebek davranmayacktı tabi.

Kendimi her ne kadar onun iyi biri olduğuna inandırmaya çalışsam da sert bakışları, gözümün önünden gitmiyor,
inandığım şeyin tam tersininin olduğunu söylüyordu.

DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin