44. bölüm : KEKO ASKER

4.5K 257 10
                                    

" Valla alacağın olsun abi. Erim komutan düşman belleyecek beni. Ne zaman beni görse, aklına hep o olay gelecek. Küfür ettim, üstüne bide çakal dedik. " dedi Remzi. Aklıma geldikçe gülüyordum. Çocuk ne dese haklıydı.

Yeni gelen askerlerin hepsiyle tanışmış, en çokta Remzi'yi sevmiştim. Çok efendi ve saftı. Ben burada olduğum müddetçe onu kimseye ezdirmeyecektim. Erim konusunda da haklıydı. Ne zaman bu çocuğu görse kaşları çatılıyordu. Buna ben sebep olduğum içinde çok üzülüyordum.

" Bir kez daha özür dilerim. Erim komutanla benim aram iyi, ben konuşurum onla. " dedim.

" Yav abi adamın bana bi bakışı var sanki teröristiz. Yeminle gördüğümde kaçacak delik arıyorum. " dedi.

" Bakma öyle sert durduğuna. Yeni gelen askerleri pek sevmez. Ben ilk geldiğimde nele neler yaptı, ama şimdi aramızdan su sızmaz. Bak gör ilerde bana hak vereceksin. " dedim Amacım onu teselli etmek ve gönlünü almak olsada çocuk Erim'in kötü biri olduğuna inandırmıştı kendini. Ben ne dersem diyeyim bu degişmiyecekti.

" Valla çok kötü oldum ben şimdi. " dedim.

Remzi, başını sağa sola sallayarak, " Yok abi sen sıkma canını. Siz üst devresiniz tabiki eğlenecek, güleceksiniz. " derken bölük astsubayının sesini duydum. Bize doğru geliyordu. İkimizde ayağa kalktık ve selam verdik.

" Emir, nizmayede bizim yeni asker varmış, onu al getir. Gelmem diyip zorluk falan çıkartırsa tut kolundan salma, bölüğü ara. " dedi. Bahsettiği asker, Erim'in anlattığıydı.
Ailesiyle konuşmutu Erim. Normalde iki gün önceden teslim olması gerekiyordu.
Galiba inzibatlar bulup, getirmişti.

" Emredersiniz komutanım. " dedim ve asker selamı vererek harekete geçtim.

...

" Nerdeydin kaç gündür? Eğer bir kaç gün daha gelmeseydin firarın verilecekti. " dedim karşımda duran yeni askere.

" Kafamı dağıtıyordum. " dedi umursamazca.

Hiç bir şey umrunda değilmiş, işin ciddiyetini bile anlamamıştı.
Yoğun bir alkol kokusu geliyordu, sanırım içmişti gelmeden. Gözleri de kan çanağı kadar kızarmıştı, yabancı madde kullandığı belliydi. Konuşmalarından, fütursuz hareketlerinden ve titreyen kolundan.

Bu çocuk, ebeveynlerin çocuklarına
' Uzak dur ' dediği kişiydi. Valizi bile yoktu, gezmeye gelirmiş gibi elini kolunu sallayarak gelmişti askeriye.

Neyseki bana zorluk çıkarmamış, önüme düşmüş gidiyorduk. Tam nizamiyeden çıkacakken, müracatta duran görevli komutanın " Nereye? Daha tutanağını imzalamadın? " demesiyle duraksadık. Tabiki tutanak yerdi, hem geç kalmıştı hem de alkollüydü. Kim bilir kaç gün uzayacaktı askerliği?

Onun için üzülüyordum çünkü bu tutanak, Erim'in vereceği cezaların yanında faso fisoydu.

Yine umursamaz bir tavırla arkasına döndü ve, " Nereyi imzalıycam? " diye sordu komutana.

" Daha hazır değil, kaybolma bir yere! " dedi komutan. Tükürür gibi konuşmuştu askere.

Asker gözlerini devirip, " Ben dışarda dumanlıyorum. Haber verirsiniz. " deyip bahçeye çıktı.

Komutan başını çevirerek sabır dilendi ve bana kaş göz işareti yaparak başında durmamı emretti.

...

Sırtını duvara yaslamış, tütün kağıdına tütün sarıyordu. Kokusundan anladığım kadarıyla bu tütün değildi. Dehşetle ona bakarken, gözleri beni buldu ve " Sarayım mı sanada? " diye sordu.

" Hayır. Sende içme, nerede olduğunun farkındamısın? " diye sordum. Kaşlarım çatılmış ve kızmıştım. Babam başka bir kadınla evlenince karşı çıkmış ve bende kötü arkadaşlar edinmiştim. Bu arkadaşlar benim kötü alışkanlıklar edinememe sebep olmuştu. Yani melesef benim de tecrübem vardı, zar zor bırakmış ve akıllanmıştım.

" Sanane lan. Kimsin sen? " dedi kaşlarını çatarak.

" Üst devrenim. Yakında tanırsın. " dedim. Hiç bir alt devreme devrecilik yapmayacaktım ama bu çocuğa kıl olmuştum. Umursamaz bir tavırla yakmıştı tütünü. Derin bir duman çekerek başını gökyüzüne kaldırdı ve yoğun dumanı ağzından bıraktı.

Başı döndüğü için yıkılacak gibi olmuştu. Hemen koluna girdim ve tuttum. Alkolün ve içtiği şeyin etkisiyle gülmeye başlamıştı. İğrenerek elimi ondan çektim ve bıraktım.

Komutanın " Emir, al getir şunu. " demesiyle gözlerimi askerden çektim ve  " Söndür şunu. " dedim. Asker umursamaz bir tavırla bana baktı ve hızlı bir şekilde iki duman daha çekip izmariti parmaklarıyla ileri attı. Sabır dilendim, askerde olmasak yumruğu geçirirdim. Kendi devrelerinin mıntıka için eliyle temizlediği yerleri böyle kirletmezdi. Kolundan iterek yön verdim ve " Yürü "dedim.

Çekeceğimiz vardı bu kekodan.

...

Kalemi bile doğru düzgün tutamıyor, parmakları zangır zangır titriyordu. İşin can sıkan tarafı çocuğun kendi haline pişkin pişkin gülmesiydi. Komutan çocuğa dalmamak için kendini zor tutuyordu.

Neyseki rastgele karalasa da imza atmıştı.

" İtirazınıda yaz alta. " dedi komutan tükürürcesine.

" İtirazım yok. " dedi asker.

Komutan elini yumruk yapmıştı ki, " Verin komutanım ben yazayım. " dedim. Bir şeyler yazmak zorundaydı. Bir an önce kurtulmak istiyordum.

Telefondan yemişti tutanağı. Geç kalmış, alkollü gelmiş ve bide telefon yakalatmıştı. Diğer yaptıkları için de tutanak yiyecekti elbette. Bitmezdi bunun askerliği.

İşimi bitirmiş ve itirazını yazıp komutana vermiştim tutanağı. " Eyvallah kardeş " diyerek teşekkür etti. Askere döndüm ve " Hadi bölüğe. " dedim.

...

" Tuvalette gitmem gerek " demesiyle
' Allah'ım sabır ver ' diye mırıldandım. Daha nizamiyeden çıkmamıştık. Gerçekten de hareketlerinde bir tuhaflık vardı. Bi işler yapacaktı bu çocuk.

" Yeter artık, bana oyun oynamaya kalkma ben yemem bunları. Sen bu yolda yürürken ben ikinciyi dönüyordum. " dedim kolundan tutarak ve tek kaşımı kaldırarak. Sabrım taşmıştı.

Benden bu tepkiyi beklemiyor olacak ki kısılan gözleriyle bana bakıyordu.

" Ailen kaç gündür burayı arıyor. Niye, seni merak ettikleri için. Ama sen... " derken sözümü kesmiş ve sadece
" Adın ne senin " diye sordu.

" Ne sanıyorsun lan sen kendini? Ne bu rahatlık aq. Kimsin oğlum sen? " dedim üzerine yürüyerek. Amacım sadece onu korkutmak ve kontrol altına almaktı. Eğer benden çekinirse bir şeyler yapmaya kalkamazdı.

" Kim olduğumu inan bilmek istemezsin. Söylersem dudağın uçuklar. " dedi çatılan kaşlarıyla.

" Kes sesini! Defol git tuvalete benim canımı sıkma. " dedim. Onun anladığı dilden konuşmak en iyisiydi.

Uzunca bana baktıktan sonra arkasını döndü ve nizamiyeden tuvalete doğru adımladı. Bende peşinden gidiyordum, hatta tuvaletin kapısının önünde bekleyecektim. Ne yapacağı belli olmazdı. Kaçmaya falan kalkarsa benden bilirlerdi, bu yüzden gözümü dört açmalıydım.

Devam edecek...

Kitap nasıl ilerliyor?

Oylarınızı ve satır arası yorumlarınızı bekliyorum canlar.

DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin