40. bölüm : SARHOŞ

5.3K 306 18
                                    

Yavaş adımlarla salona ilerledim, yoğun sigara dumanı vardı. Bir elinde alkol şişesi diğer elinin iki parmağında da külü düşmeye hazır olan sigarası vardı. Ortada biten boş şişelere baktım, çok fazlaydı. Salon girişinde ona bakıyordum, öyle bir kafa yaşıyordu ki benim geldiğimi bile anlamamıştı. Elinde tuttuğu şişeyi tepesine dikerek dibini gördü ve kafasını geriye doğru atıp yastığa yasladı. Gözlerini kapatmış, dudaklarıyla mırıldanarak çalan şarkıya eşlik ediyordu. O'nu ilk defa böyle görüyordum. Savunmasız ve zayıf.

Şarkının bitmesiyle uyanır gibi gözlerini açtı ve başını yastıktan kaldırdıp tekrar kapattı. Bu alkolün beyinde yarattığı etkiydi. Hareketleri yavaşlatiyordu. Bir kaç saniye sonra gözlerini tekrar açtı ve beni gördü. Gözlerini kısarak bakıyordu, sanki uzakta bir yerlere bakar gibi. Sanırım hayal gördüğünü düşünüyordu. Sertçe yutkundum, boğazım acımıştı. Titreyen sesimle " Eriiim " dedim. Sesimi duyunca yerden ve duvardan destek alarak ayağa kalkmak istesede düşecek gibi oldu. Hemen koluna girerek ona destek oldum. Şaşkınlıkla onun haline bakıyordum. Eskiden yürürken bile yeri göğü inleten adam şimdi ayakta duramıyordu.

Tuttuğum kolumu hoyratça sallayarak benden kurtardı ve, " İyiyim ben iyi. Aslan gibiyim. " dedi. Alkolden dolayı kelimeleri yuvarlayarak ve tekleyerek konuşuyordu.

" Tamam, iyisin. Otur şuraya. " dedim dokunmayarak.

Kalktığı yerden hışımla yere oturdu ve sırtını yastığa dayadı. Eliyle yanındaki mindere bir kaç kez vurarak benimde oturmamı istedi. Dikkatli ve temkinli bir şekilde gözümü ondan ayırmadan yanına oturdum.

Gözünü yüzümden ayırmadan bakıyordu bana. Gözlerini bir kaç yumup açtı ve eliyle ovuşturdu. Hâlâ hayal mi gerçek mi ayırt edemiyordu. "Erim.. " derken sözümü kesmiş ve toparlanarak, " Emir bir şeymi oldu? Sen iyimisin? " diye sordu. Kaşları hafif çatılmıştı.

" İmzaa. İmzalaman gereken şeyler var. " dedim . Gözleri kan çanağına dönmüştü resmen. Alkolden mi yoksa ağlamışmıydı bilemiyordum. Elimdeki dosyaya baktı ve derin bir nefes çekti. Sanki içini çeker gibi.
" Bana gelmediiin yani? " dedi yavaş yavaş kaşlarını kaldırırken. Hiçbir şey diyemedim.

Elimdeki dosyaları aldı ve bende kol cebimde bulunan kalemi alarak ona verdim. Dosyanın kapağını açtı ve gözlerini kısarak kağıda baktı. Şan okuyup, yada okuduğunu anlayacak durumda asla değildi. Elimle imza atılacak yeri gösterdim. " Koskoca komutanım, hem ben daha sarhoş olmadım. " dedi. Kendinden bile haberi yoktu. " Tamam, sarhoş değilsin. " dedim yumuşakça.

O kağıtları zar zor inceleyip teker teker imza atarken kalkarak pencereyi açtım. Salon hem leş gibi alkol kokuyordu hem de yoğun duman vardı. Dışarıya ses gitmesin diye de televizyonun fişini çekmiştim. O'nun gülmesiyle duraksadım. Öyle bir şekilde gülüyordu ki kalemi bile düşürmüştü elinden. Dehşetle izliyordum.
Kim bilir aklına ne gelmişti?

" Niye gülüyorsun? " dedim çekinerek.

" Sen de beni kaçıracaksın bir yerlere. " dedi gülmeye devam ederken. Başta dediğini anlamasam da sonradan anlamıştım. Bana izin için imza attırıp, Konya'ya götürmesinden bahsediyordu.
İstemsizce bende güldüm, başımı çevirerek. Benim güldüğümü görmüş ve onunda yeniden dudakları kıvrılmıştı.

Alkolden dolayı hafızası bi gidip bi geliyordu. Kaşlarını tekarar çatarak önüne döndü ve güçlükle kalemi yerden alarak imzaları attı. Dosyayı kenara attı ve uzanarak bir şişe daha aldı. Kapağını açıktan sonra tepesine dikti. Onu izliyordum. " Alkol komasına gireceksin. " dedim yüzümü buruşturarak.

" Senin yüzünden " dedi.

Daha fazla içmemesi için kalan şişeleri ve boşları siyah torbaya koyarken yine güçlükle ayağa kalktı. Düşecek gibi olsada tutmadım. Yardımımı istemiyordu. Koltuğun üstünde bir şeyler arıyor gibiydi. Siyah deri cüzdanını alarak arka cebine koydu, yine bulmak istediği şeyi aramaya devam etti. " Ne arıyorsun, söyle ben vereyim. " dedim. O'na göre her şeyi daha net görebiliyordum.

'' Arabanın anahtarını. Seni bırakıcam. " dedi aramaya devam ederken.

" Ben araçla geldim, şoför asker var aşağıda." dedim.

Gözlerini yumarak açtı ve kafasını çevirdi. Sabır dileniyordu. " O kadar yolu bi askerle yalnız mı geldin? Hemde aynı araçta? " dedi hesap sorarcasına.

Kafası gidik olsada kıskançlığı tutmuştu gene. " Lütfen tartışmaya gelmedim. " dedim. Uzatmak istemiyordum asla.
Hele o bu haldeyken. Bilinçsiz ve fütursuzca söyleyeceği şeyler beni daha çok kırabilirdi. Zaten her şeyi ince düşünen bir yapım vardı.

" Camdan söyle gitsin, ben bırakırım seni. " dedi kaşlarını kaldırarak. Emir veriyordu.

" Bu halde arabamı kullanacaksın? Saçmalama. " dedim.

" Ölsem yine seni o arabaya bindirmem. " dedi. Keçi inadı tutmuştu. Sabır dilenerek başımı çevirdim. Bu konuda asla ikna edemezdim onu. Onunla beraber de gidemezdim. Ne yapacağımı şaşırmıştım.

" Asla senin araba kullanmana izin vermem, geldigim arabaylada yollamıyorsun. Nası gidecem ben? Bak her şeyi yarın sen ayıkken konuşalım. Bırak gidiyim işte. " dedim.

" Burda kal '' dedi pis pis gülerek.

Aslında fena fikir degildi. O'nu bu halde bırakıp gitmek de istemiyordum.

Yastığın üzerinde duran cep telefonunu aldım ve tuş kilidine basarak açtım. Karşıma direkt ikimizin fotoğrafı çıkmıştı. Sanırım en son buna bakmış ve öyle de kalmıştı. Fotoğraftan çıkarak rehbere girdim ve isimlere baktım. " Kimi arayacaksın " dedi.

Gözlerimi ekrandan ayırmadan,
" Astsubayı " dedim. " Kalacağımı haber etmeliyim, bide senin yüzünden ceza almayayım. " diyede ekledim.

Telefonu elimden alarak, " Bırak ben konuşurum, hem ben ondan daha rütbeliyim. " dedi. Hâlâ kendin de değildi ve zaman geçtikçe daha kötü oluyordu. Telefonda astsubaya saçma sapan şeyler söylemesinden korkuyordum.

Telefonu kulağına dayayarak gözlerini kapattı. Sarhoşluğu çok fenaydı bunun.
Astsubay telefonu açmış olacak ki sesi duymasıyla gözünü açtı.

" Emir gelmeyecek. Benim yanımda kalacak. Hep benim yanımda kalacak. " dedi. Söyledikleriyle gözlerimi büyüterek hemen telefonu elinden aldım. Kulağıma dayayıp ondan uzaklaşırken, " Tamam mı astsubay? " diye bağırıyordu.

" Alo komutanım... " dedi astsubay.

" Komutanım benim Emir. Erim komutan çok fena. Kendisi toparlanacak gibi de değil. Bu gece onun yanında kalıp göz kulak olsam? " dedim.

" Tamam ama kimsenin haberi olmayacak. Askerlere falan sakın bahsetme. Albayın kulağına giderse hem senin askerliğin uzar hemde Erim komutanla beni görevden alırlar. " diyerek uyardı.

" Anlaşıldı komutanım. İmzaları attırdım, şoförle gönderiyorum. " dedim.

" Tamam. Haa acı bi kahve yap, hamurlu bir şeyler yedir. Kendine gelince de soğuk bi duş alsın. " dedi.

" Emredersiniz komutanım. " dedim ve ilk onun telefonu kapatmasını bekledim. O telefonu kapattıktan sonra, ellerimi belime koyarak yerde sızmış olan adama baktım. Şimdi ben buna ne yapmalıydım?



DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin