Biten dağ görevimizden sonra bölüğe gelmiştik. Bu görev sırasında Erim'le yaşadıklarımız ayaklarımı yerden kesmişti. Bütün bu yaşananlardan sonra hayatımız nasıl devam edecekti, en ufak bir bilgim yoktu. Biz şimdi onunla neydik?
Yol boyunca defalarca kez aşkla bakmıştı. Ben utanıp başımı yere eğerken o utanmamış hatta oldukça rahattı.
Benim utanmamın sebebi onun komutan olmasımıydı, yaşının benden büyük olmasımıydı yoksa inanmadığım bu aşkın gerçek olmasımıydı?
Bana güven veriyordu her şeyden önce.
Hayatımda öğretmenimden başka kimsede görmediğim ilgiyi ve değeri veriyordu. Bunu bana bakışlarından anlıyordum. Bakarken gözlerinin içi parıldıyordu....
Görevden gelmiş olmamız öğleden sonra yapılacak olan eğitime katılmıyacağımız anlamına gelmiyordu. 400 m'lik engelli koşudan sonra tüfekli eğitimlere başlamıştık. Hayatım da ilk defa tüfek kullanmak bana değişik hissettirmişti.
"Tetiği anında çekmek yok. Eze eze, boşluğunu alacaksınız." diyen Erim'i hayranlıkla dinliyor ve bakıyordum. Bu meslek için yaratılmıştı o. İşini çok sevdiği belliydi. Eğitim verirken arada bir bana bakıyordu ama sanki aramızda bir şey olmamış gibiydi. Bu profesyonellikti.
Başını el kundağına yaslayıp, bize nasıl nisan almamız gerektiğini gösteriyordu. Üst devreler tüm bu eğitimleri aldıkları için pek fazla dinlemiyorlardı, ama benim gibi yeniler can kulağıyla dinleyip izliyorduk.
"Gel bakalım Emir, bi nişan alda görelim. Anlamışmısın?" diyerek bana baktı. Ben ona avel avel bakarken bir anda kendime geldim. Elimdeki tüfekle beraber kalabalığın önüne geçtim.
Tıpkı onun yaptığı gibi tüfeği mekanizmaya yerleştirdim. Dinlediklerimi ve gördüklerimi uygularken omzumda hissettigim şeyle irkildim. Erim sol koluyla omzumdan sarılmış ve yaklaşmıştı. Elim ayağım tir tir titrerken başımı kalabalığa çevirdim. Herkes normal bir şey gibi baksada rahatsızdım. Kafasını kafamın hizasına getirerek bir eliyle de tüfeği tutuyordu.
Herkesin önünde bu pozisyonda olmak çok kötüydü."Sıkı tutacaksın. Göz, gez, arpacık. Üçünü aldığın hedefe hizalıyacaksın. " diyerek konuştu ve ekledi, "Anladın mı?" .
"Anladım komutanım." dedim. Sesim titremişti ve vücudunun kasılmasından güldüğünü anlamıştım. Nasıl titremesin ki bu pozisyonda.
"Eğitimden sonra odama gel limon çiçeği." diyerek kulağıma fısıldadı ve benden ayrıldı. Yerime geçerken içim kıpır kıpırdı. Bu kadar yakınımda olsa bile özlüyordum.
...
Eğitim bitince istirahat bile etmeden direkt olarak Erim'in odasına doğru adımladım. Merdivenlerden çıkarken kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Bu heyecan ne zaman bitecekti?
Kapıyı ikinci kez tıklatmamda da içerden ses alamadım. Sanırım odasında değildi. Tam vazgeçip dönecekken astsubay odasından çıktı. " Erim komutan beni emretmiş komutanım. Ama odasında yok galiba" dedim. "Az önce arabayla çıktı, gir bekle istersen." dedi ve odasına girdi.
Tereddütte kalsam da kapıyı açarak içeri girdim. İçerde yoktu. Kapıyı ardımdan kapattıktan sonra yavaş yavaş odayı gezdim. Daha önce de buraya girmiştim ama hiç dikkatli bakamamıştım. Bir sürü madalya ve plaketlerden oluşan bir bölüm vardı. Ödüllerin oldugu kisimda bulunan fotoğraflara dikkatli bir şekilde baktım.
Bir tane sivil fotoğrafı vardı ve aşırı yakışıklıydı. Sakalları ve bıyıklarının olduğu fotoğrafı elime alarak inceledim.10 dakika sonra kapı direkt açıldı ve Erim elindeki poşetle içeri girdi. Bana bakarak gülümsedi ve, "Çok beklemedin değilmi? Yemek söylemiştim, onları almaya gittim." dedi. " Yok, demin geldim." dedim. Heyecanlıydım, oda da tek başımızaydık.
Makamının önündeki masaya poşeti koydu ve sandalyeyi iyice dibine çekti. Poşetleri açarken ayakta duran bana baktı. "Otursana." dedi. Ben hala rahat değildim. Utanarak karşıdaki tekli koltuğa oturdum. Lahmacun ve pide vardı. Kollarını dirseklerine kadar sıvıyarak büyük bir parça koparıp benim önüme koydu ve kendisi de büyük bir parçayı ağzına attı. Bana bakarak, "Yesene hadi.'' dedi. Önümdeki lahmacundan küçük bir parça kopararak ağzıma attım ve çiğnemeye başladım. Beni izliyordu. Gülerek, " Utanma. Hem lahmacun öyle kibar kibar yenmez." diyerek eline lahmacunun tamamını aldı ve içine soğan ve diğer garnitürlerden koyarak dürüm yaptı ve bana uzattı.
Yemek bittiğinde karşıdaki uzun deri koltuğa geçerek yayvan bir şekilde oturdu. Bende kalanları toplayıp masayı temizliyordum. Dikkatlice beni izliyordu.
İşim bittiğinde " Yemek için teşekkür ederim." dedim. Kafasını hafif geriye atarak bana baktı ve, "Öyle kuru kuruya teşekkür olmaz. " dedi. Dudağının kenarı kıvrılmış, gülüyordu. Yanındaki boşluğa elini bir kaç kez vurup gelmemi istedi. Dibine oturduğum anda koluyla beni sardı ve kendine yaklaştırdı. Uzanarak dudağını dudaklarımla buluşturdu. İkimizde gözlerimizi kapatmış ve aldığımız hazzı iki katına çıkarmıştık.
Alt dudağım onun iki dudağı arasındaydı ve iştahla emiyordu. Ben daha önce hiç kimseyle öpüşmediğim için oldukça acemiydim bu konuda. Ama onun usta hareketleri benim tüm açığımı kapatıyordu.
Öpüşmemiz o kadar ateşliydi ki hareketlerimizden devrilen uçak maketini bile umursamıyorduk. Dudakları artık yavaşça aşağıya inmiş ve keşfe çıkmıştı. Boynumda hissettigim sıcak deri beni kendimden geçiriyordu. Hafif ısırarak serbest bırakıyor sonrada iştahla emip öpüyordu.
Bir süre sonra hareketleri artık o kadar sertleşmişti ki ağzımdan bir inilti kaçınca duraksadı. Aldığım zevkten dolayı elimi boynuna atıp boynuma bastırdım ve devam etmesini istedim. Ne istedigimi hemen anlamış olacak ki aynı iştahla boğazımı vakumlamaya ve ıslak öpücükler kondurmaya devam etti.
Kapının çalmasıyla sert bir hareketle kendimi geri çektim. Basılmıştık ve korkuyordum. Elim ayağıma dolanmış ne yapacağımı şaşırmıştım. Erim ise gayet rahattı ki oturduğu yerden kalkmamış ve üstünü bile düzeltme gereği duymamıştı. "Söylee?" dedi sert sesiyle. Kapının ardındaki kişi "Komutanım imzalamanız gereken izin belgeleri var, öğleden sonra gel demiştiniz." dedi. Bu bölük yazıcısıydı. Elimle "Ben gidiyim." diyerek işaret yaptım. Erim ayağa kalktı ve elini göğüsünün hizasına getirerek beklememi söyledi. Ben iyice kenara geçtikten sonra Erim kapıyı açtı ve askerden dosyaları alarak kapıyı kapattı. Rahatlamıştım.
"Ben artık gitsem iyi olacak." diyerek kapıya yöneldim. Kapıyı açacakken kolumdan tutarak durdu ve diğer eliyle kendine çekti. Bana her yaklaşmasında kollarının arasında resmen eriyor, kendimi kaybediyordum. "Yalnızken Erim diye hitap et bana. Adımı senin ağzından duymak istiyorum." dedi kısık bir sesle. Başımı sallayarak, "Emredersin Erim." dedim kıkırdıyarak. Benim halime gülümserken,
"Haa bide bu kadar mesafeli olma bana karşı. Tamam mı limon çiçeği?" diyerek belimi kavrayan eliyle beni sertce kendine bastırdı. Öyle bir hareketti ki nefesim kesilmiş, ağzımdan bir inilti kaçmıştı. "Tamam." dedim titreyen sesimle. "Yoksa komutanın seni cezalandırmak zorunda kalır." dedi karanlık sesiyle. İçim ürpermişti ses tonundan. Her seferinde onun başka bir tarafını görüyordum ve aşık oluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》
RomanceTAMAMLANDI. Askeri kurgudur. Erim, hayatı disiplinden ibaret olan ketun bir komutandı. Tek düşkünlüğü limon çiçeğiydi.