Aylar sonunda sivil kıyafetlerimizi tekrardan giyinmiştik. Bugün çarşı izniniz vardı. Herkesi askeri kamufula görmeye alışık olduğum için, şuan ki halleri oldukça yabancı gibi geliyordu bana.
"En iyisi şu botlardan kurtulmak oldu vallah, ayakkabıyı giyince hafifledik resmen." diyen Erzincanlıya hepimiz hak veriyorduk. Koğuş koğuş sıraya göre çarşı izinleri verildiği için diğer askerler bize bakıp özeniyordu. Hele bir kaç usta asker cezalı oldukları için aylardan beridir çarşı iznine çıkamıyorlardı.
" Bana da iki paket al.'' diyen usta askere başımı sallayarak onay verdim. Tam 6 paket sigara ve 2 şampuan siparişi almıştım. Bunları kantinden de alabilirlerdi ama ihtiyaçlarının ayaklarına gelmesi onlar için daha iyiydi. Ben asla onlar gibi olamıyacaktım sanırım. Alt devrelerime karşı devrecilik yapacağımı zannetmiyordum.
Çarşı iznine çıkacak askerler sırada beklerken bölük astsubayımız izin kağıtlarını bize verdi. Erim komutan da az sonra gelmişti "Efendi gibi gidin efendi gibi gelin. Vaktinden önce gelmeye çalışın." diyerek tembih etti. Bakışları son kez beni bulup içeriye gitti. Çok meşgul görünüyordu. Aslında çarşıya gitmeyip onun yanında da kalabilirdim ama bir kaç farklı insan yüzü görmek beni freshleyecekti.
...
"Eeee nereye gidiyoruz?" diyen Vanlı hayranca etrafına bakıyordu. Diyarbakırlı,
" Vallah önce güzel bi kahvaltı yapak." dedi.
Hepimiz onaylayıp serpme kahvaltısı olan bir kafeye girdik. Önümüzdeki ürünleri iştahla yerken bir yandan da çay içiyorduk.
Askerde çayı demir bardaklarda içtiğimiz için elimiz yanardı, ama şuan fincanlarda kahve içince medeniyeti hatırlamış olduk.Kahvaltı faslı bittikten sonra da daha önce Erim'in benin götürdüğü kafeye getirmiştim bizimkileri. Çaylar içilirken ve sohbetler edilirken Erim'le burada olduğumuz zaman geldi aklıma. Özlemiştim onu. Bir an önce bölüğe dönmek istiyordum.
"Dönelim artık, geç kalıp Erim komutanı dellendirmeyelim." dedim. Yüzü asılan bizimkiler, "Saçmalama oğlum daha çok vaktimiz var." dediler ve oynadıkları kart oyununa devam ettiler. Sıra sıra kartlarını masaya atıyorlardı. Bazen öyle şiddetli oynuyorlardı ki, bağrışmalarımıza herkes dönüp bize bakıyordu. Asker olduğumuz bir km öteden belli oluyordu.
...
Neyseki artık dönme vaktimiz gelmişti.
Umarım Erim'i gitmeden yakalayabilirdim. Bizimkiler sürenin ne kadar çabuk geçtiğini söylene söylene istemeyerek yürüyorlardı."Ohaaa Emir, senmisin?" diyen kişiyi görmemle direkt boynuna atladım. Bizimkiler şaşkınlıkla bana bakıyorlardı.
"İnanmıyorum, senin ne işin var burada?" dedim. Hakan, benim usta şefimdi. Yaşı benden büyüktü ama çocuk gibi olduğu için abi demezdim. Aramızda çok büyük samimiyet vardı."Unuttun mu ben Ağrı'lıyım. Beni boşver senin işin ne burada? Yoksaaa." derken gülerek "Askerlik mi?" diye sordu. Gülerek, "Evet,Çok mu belli oluyor?" dedim. Beni baştan aşağı süzerek kafasını salladı. Bizimkilerle de tanışırdım Hakan'ı. Çok sıcak kanlı bir yapısı olduğu için bizimkiler de onu hemen sevebilmişti.
"Biliyormusunuz Emir benim çaylağımdı. Bıçak tutmasını bile ben öğrettim ona." dedi. Bizimkiler gülüp doğrumu diye bana bakarken başımı salladım. Doğruydu.
"Gelin bi çay ısmarlayayım size." dedi. Bizimkiler hemen kabul edecek olsa da başımı olumsuz anlamda sağa sola salladım ve "Geç kalırız." dedim. "Yapma be işte, kırk yılın başı bir araya geldik." derken bizimkilere baktım. Onlar için hava hoştu. "İyi madem." diyerek kabul ettim.
Yakınlardaki bir çay bahçesine girip çay içiyorduk. Tanıdığım birini askerken görmek beni çok mutlu etmişti. Şuan kendimi asla yalnız hissetmiyordum.
Onu o kadar çok özlemişim ki vaktin nasıl geçtiğini anlamadım. Hakan'ın kolunu kendime doğru çekip saatine baktım ve endişeyle yerimden kalktım. Sikitir, geç kaldık." dedim. Hakan şaşkınlıkla bana bakarken bizimkiler hiç endişeli degillerdi.
"Dur oğlum sakin ol. Ne var yarım saat geçtiyse. Sen bu kadar disiplinli değildin." dedi Hakan.
Vanlı yerinden kalkıp, "Sorma kardeş başımızda bir komutan var. Bela." dedi.
Hakan askerliğini bedelli olarak yaptığı için ve mutfakta görevli olduğu için fazla komutan yüzü görmemişti. Bana bakarak,
"Seni üzmüyor demi kardeşim." dedi.
"Yok, üzmüyor." dedim geçiştirerek. Sevgilim olduğunu söyleyecek halim yoktu elbette. Erkekten hoşlandığımı ona söylersem asla inanmaz ve gülerdi. Hatta şakaya vurup dalga bile geçerdi.Diyarbakırlı kahkaha atarak, " Buna bir patates çuvalı taşıttı, bir kamyon..." derken Hakan'ın kaşları çatılmıştı bile. " Bunun bileği bile sakatlandı." deyiverdi.
Hakan çıldırmış gibiydi. Bana bakarak doğrumu diye teyit etmek istedi. "İyiyim ben merak etme sen. Geç kaldık zaten buralardaysan görüşürüz yine." dedim.
Uzunca bana baktıktan sonra sarıldı ve,
"Bak kardeşim kimse seni başı boş yalnız sanmasın. Ezdirme kendini. Görüşeceğiz zaten." dedi. Bende ona sarıldım ve vedalaştık.Geç kalsak da, Erim kızacak olsa da,
çok yakın olduğum ve değer verdiğim birini tekrardan görme fırsatım olmuştu. Değerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》
RomanceTAMAMLANDI. Askeri kurgudur. Erim, hayatı disiplinden ibaret olan ketun bir komutandı. Tek düşkünlüğü limon çiçeğiydi.