26. bölüm : KAR

8.1K 417 48
                                    

"Ohaaa lan kalkın, kar yağmış." diyen Antalyalı hepimizi uyandırmıştı. Gözlerimi kamaştırarak kalktım ve pencereden dışarıya baktım. Lapa lapa yağan karlar her yeri beyaza boyamıştı.

"Vay amk, çok iyi. Hadi dışarı çıkalım." diyerek heyecanlanan Antalyalıya "Sakin ol kardeşim, üzerimizi değiştirelim çıkarız." dedim. Antalya'ya kar yağmadığı için, bu kadar çok heyecanlanmıştı. Aslına bakılırsa bende ilk defa bu kadar çok yağdığını görüyordum. Benim memleketime de kar çok az yağıyor, aynı gün içerisinde de hemen eriyordu. Ama dışarda gördüğüm bir kaç güne su olacak cinsten değildi.

Traşlarımızı olduktan sonra direkt dışarı çıktık. Bazı askerler bizden önce karın tadını çıkarmaya başlamıştı bile. Hepsi çocuk gibiydi. Onları izleyip gülerken sırtımda hissettigim şeyle arkamı döndüm.
Zonguldaklı kar topu atmıştı. Gülerek,
"Ulan görürsün şimdi sen.'' dedim ve eğilerek elime karı alıp yuvarladım. Tam başımı kaldırıp hamlemi yapacakken üstüme atılan kar toplarıyla tekrar eğildim.
Hepsi bana karşı olmuşlardı. 4 5 kişi bana kar toplarını seri bir şekilde atarken, üst devrelerden bazıları da benden yana olmuştu. Gülerek, savaşırken Erim'in pencereden bana baktığını gördüm. Dudaklarını kıvırılmış, gözleri kırsılmıştı.
Ben de ona dalmışken yüzüme gelen kar topuyla neye uğradığımı şaşırdım. Bizimkiler beni gafil avlamıştı.

...

Çavuşun "İçtimaaa" diye bizi uyarması oynadığımız oyunu bölmüştü.

Vanlı; "Yav inşallah eğitim yapmayız." dedi.

Kafamı ona çevirmeden, "Yapmayız, koğuşlara bırakırlar." diyerek cevap verdim.

Kar yağsada hava soğuktu ve biz titrerken merdivenlerden inen bize doğru gelen Erim, çok rahattı. Hiç üşümüş gibi bir havası yoktu. İnşallah eğitim yaptırmazdı.

"Günaydııın askeeer." dedi tok sesiyle.
Hep bir ağızdan "Saol" dedik.

"Hava soğuk mu?" dedi önündeki kalabalığa bakarak.

Yine hep bir ağızdan
"Hayır komutanım." dedik. Kar topu savaşında ıslandığımız için soğuk içimize işliyordu.

"Üşümüyorsunuz demi?" dedi bu sefer, dudağının sağ kenarı yukarı kıvrılmıştı.

"Hayır komutanım" dedik. Donuyorduk.

Askeriyede kural buydu. Asker ne üşür, ne acıkır ne de yorulur. Aksini söylersek ne olacağını hepimiz daha önceden tecrübe etmiştik.

Erim çavuşa dönerek, "İçtima tam mı? diye sordu. Çavuş, "Tam komutanım." dedi. Erim elindeki içtima kağıdına baktı, kafasını sallayarak ve kontrol etti.

Erim, çavuşa baktı ve," Bölüğün etrafındaki yolu temizlettir, sonra da serbest bırak." dedi. Yola dönüp baktığımda yığılan karları görmemle yüzümü ekşittim. 30 - 40 cm vardı. Kalabalık olduğumuz için hemen biterdi neyseki.

...

"Yav askeriyede harbiden mantık yok. Biz temizliyoruz kar yeniden yağıyor. Yağacak da belli." diyen Ankaralı isyan eder duruma gelmişti.

Vanlı, "Aman boşver devo, eğitimden iyidir." diyerek cevap verdi.

Zonguldaklı gülerek, "Dua edin yağan karı temizliyoruz. Ağaca selam vermek, taşa tekmil vermek gibi şeyler yapmıyoruz." dedi.

Gerçekten de böyle saçma şeyler varmıydı bilmiyordum. Erim böyle basit ve komik cezalar verecek biri kesinlikle değildi.

Yoldaki karları kürküyüp süpürsekte yerine yenileri geliyordu. Ankaralı kesinlikle haklıydı. Neyseki bitmişti, elimdeki kar küreğini depoya bırakıp koğuşuma dönerken koridorda Erim'le karşılaştım.

Gülümseyip yanından geçerken
"Gece uyuma, geçenki gibi araba da sabahlayalım." diye fısıldadı. Dedigini duymuş ve dudaklarım kıvrılmıştı, hiç durmadan yoluma devam ettim.

...

Arabayla geçen geldiğimiz yere gelmiştik. Erim, kapıyı açıp inince bende indim. Arka koltuğa geçeceğimizi beklerken yanıma geldi ve elimden tuttu.

"Görmeni istediğim bir şey var." dedi.

Başımı sallayıp, "Ne?" diye sordum.

"Gel, sen" diyerek elimi sıkıca kavradı ve diğer boştaki eliyle de fenerin ışığını açtı. Fener önümüzü aydınlatırken üzerine bastığımız kardan çıkan sesler kulağa hoş geliyordu.

Askeriyenin jiletle kaplanan yüksek tel örgülü sınırına gelmiştik. Burada durmuş bekliyorduk. Hiçbir şey demiyordu da. Tam ona soracakken paçamda dolaşan şeyle aşağı baktım. Köpekti bu. "Aaaahhh" diye bir çığlık attım ve kendimi Erim'in kollarına attım. Gülerek sarıldı ve, "Korkma, korkma." dedi. Başımdan öpüyordu sakinleştirmek için.

"Kovala Erim şunu, lütfen." dedim.

Benim sakinleştigimi anlayınca bıraktı ve,
"Korkmaa. Gel bak ne göstereceğim." dedi. Köpekte uzaklaşmıştı zaten. Hâlâ sıkı sıkı tutuyordum Erim'in elini.

Tel örgülerin kenarında gördüğüm köpek kulübesiyle Erim'e baktım direkt. O da bana baktı ve, "Bu havalarda dışarda kalamaz. Nasıl olmuş?" dedi klübeye bakarak. "Sen mi yaptın bunu?" dedim şaşırarak. Çok iyi yapmıştı, resmen ev gibiydi. Başını sallayarak gülümsedi ve kulübeye doğru adımladı. Ben geride kollarımı birbirine bağlamış ve göğsümde birleştirmiş onu izliyordum.

Erim'in geldiğini anlayan köpek hemen dışarı çıkmış ve patilerini önde birleştirerek oturmuştu. Erim'de köpeği seviyor ve boynunu kaşıyordu. Bana baktı ve elini uzatarak, "Gel hadi, bak bir şey yapmıyor." dedi. Çekinerek yanına vardım ve hafifçe çömeldim. Yanım da Erim olsa da elimden tutsada çekinerek köpeğe dokundum ve hemen elimi geri çektim. İkinci kez dokunmamla tamamen alışmış ve sevmeye başlamıştım. Benim dokunmamla daha da mayışmış ve memnun olmuştu sanki.

Eerim'de bir yandan elimi tutarken bir yandan da kopeğin sırtını kaşıyordu. "İkimiz nöbet tutarken seni korkutan köpek." dedi.

Başımı sallayarak, "Evet, hatırladım." dedim.

"Benim için çok değerli, sana olan hislerimi o gün onun sayesinde anladım. Sen korkup, bana sarıldığında farkına vardım her şeyin." dedi.

...

Şuan arabanın arkasında yan yana oturmuş, dışardaki elektrik direğinin aydınlattığı kısma bakarak lapa lapa yağan kara izliyorduk.

Termosta çay getirmişti. İki karton bardağa dumanı üstünde tüten sıcak çayı doldurdu ve bana uzattı.

Bir yudum aldım ve, "Kulübeyi çok iyi düşünmüşsün. Bu hava da gerçekten de donardı." dedim. Uzanarak başımı kavradı ve alnıma bir öpücük kondurdu.

"Adı ne olsun?" dedim heycanla.

Başını sallayarak, "Bilmem, sen ne istersen o olsun." dedi.

" Kıvırcık tüyleri var. Peluş olsun.'' dedim.

Kafasını geriye atarak sesli bir kahkaha attı ve, '' Köpek erkek ama çok istiyorsan olsun.'' dedi.

"Yaaa. Niye başta söylemedin?" dedim mızmızlanarak.

"Artık korkmuyorsan kendin beslemeye gelebilirsin?" dedi gülerek.

Omuzlarımı silkeleyip, "Gelirim, ne var. O da alıştı bana. Ama biz yine beraber gelelim beslemeye." dedim.

Sol koluyla beni sararak kendine çekti ve bende başımı göğsüne koyarak kolumla onun gövdesine sarıldım. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken hatırladığım tek şey, saçlarıma minikçe kondurduğu öpücüklerdi.

DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin