38. bölüm : VAZGEÇİŞ

5.7K 298 48
                                    

Nizamiyeye gelmiş ve direkt olarak Barbaros komutanın yanına varmıştım. O vardı, müracatta. " Hah Emir geldin mi? " dedi. Başımı sallayarak, '' Kimmiş komutanım gelen? " diye sordum. İzinden gelen askerlerle ilgileniyordu ve meşguldü. " Neyse görürüm şimdi, size kolay gelsin komutanım. " diyerek ziyaretçi salonuna doğru yürüdüm.

Tekerlekli sandalyede gördüğüm kişiyle hem şaşırıp hem mutlu olmuştum. Cumali ve annesi gelmişti. Cumali beni görmesiyle ellerini çırparak alkış yaptı ve başıyla beni annesine gösterdi. Hava soğuk olduğu için hemen kapıyı kapattım ve " Hoşgeldiniz " diyerek önce Cumali'ye sonra da annesine sarıldım. Engelilerin tek günlük askerliginde Cumali'den ben sorumluydum ve ona ben yardım etmiştim. Kalkıp beni görmeye gelmeleri inanılmaz bir fedakarlık ve minnetti. Gözlerim dolmuştu.

" Cumali tekrar seni görmeyi çok istedi. İki gün önce de gelmiştik ama izindeymişsin." dedi annesi.

Tuttuğum Cumali'nin elini bırakmadan başımı salladım ve, " Evet izineydim. Yeni geldim. " dedim.

" Hay Allah seni de meşgul ettik..." derken
" Olurmu öyle şey? Öyle bir zamanda geldiniz ki, bana tekrardan aile sıcaklığını hissettirdiniz. İyiki geldiniz. Sağolun. " dedim. Annesi eliyle yüzümü okşayarak  " Sende, sağol yavrum. Allah'ım tüm askerlerimizi korusun. " dedi.

Bu ikinci görüşmemiz olmasına rağmen yıllardır tanıyordum sanki onları. Cumali kardeşim annesi de annem gibi olmuşlardı artık. Özellikle bu kadında vefat eden ve hayal meyal hatırladığım annemi görüyordum. Sıcaklığı, sevgisi, merhameti.. Heleki şu zamanda gelmeleri bana manevi güç vermişti.

" Hadi oğlum şundan da ye. " diyen Cumali'nin annesi eliyle besliyordu beni. Getirdikleri poğaça ve tatlıları yiyorduk beraber. " Valla yeter teyzecim, doydum. " dedim gülerek. Cumali, annesinin bana yemek yedirdiğini görmüş ve hoşuna gitmişti. Titreyen eliyle aldığı bir dilim baklavayı bana uzattı. Kırmamak için uzanıp ağzıma aldım ve yedim. Bende bir dilim baklavayı aldım ve ona uzattım. O'da gülerek ağzıyla aldı ve yedikten sonra tekrardan alkışladı. Oyun zannetmişti bunu.

Cumali ısrarla annesinin çantasından bana bir şeyler göstermeye çalışıyordu. Elleri titrediği için de pek başarılı olamıyordu. Annesi ona yardım ederek, " Törende çektiğim fotografları sana göstermek istiyor. " dedi ve çantasından fotoğrafları alarak bana verdi. Hepsi çok güzledi. Üçümüzünde olduğu bir fotoğrafa baktım ve " Bu bende kalabilir mi? '' dedim.
" Tabi oğlum, hangilerini beğendiysen al..." derken kapının sertçe açılmasını ve ardından hışımla içeri giren Erim'i gördük.

O kadar sert girmişti ki üçümüzde korkmuştuk. Tekerlekli sandalyedeki Cumali'yi, annesini ve beni görmesiyle çatık olan kaşları anında gevşedi. Neyi görmeyi tahmin ettiyse yanlmış, afallamıştı.

Gözlerimi devirerek kalktım ve, " Emredin komutanım " dedim. Gülümseyerek gelenlere " Hoşgeldiniz " diyerek başını salladı ve bana da el işareti yaparak otur otur dedikten sonra çıktı. Sabır dilenerek yerime oturdum. " Komutanın mı? " dedi annesi. " Evet teyzecim, bölüğün komutanı.'' dedim. Cumali bile gelişinden korkmuştu. Öyleki keyfi bile kaçmıştı.

...

Cuamli'yi ve annesini nizamiyenin çıkışına kadar uğurlamıştım. Günün tüm yorgunluğu ve stresi gitmişti. Elimdeki fotoğrafa bakarak gülümsedim ve dikkatlice cebime koydum. Erim'le beraber telefondan çekindiğimiz fotoğraf hariç, askerdeki ilk ve tek fotoğrafımdı bu benim. Üstelik yoğun anısı olan bir fotoğraf. Kesinlikle saklayacaktım.

Müracatta duran Barbaros komutana
" Komutanım ben bölüğüme dönüyorum bi emriniz varmı? " dedim. Barbaros komutan başını olumsuz anlamda sallayıp,
" Yok kardeşim." dedi. " Haa Emir, komutanının arabası ilerde. Kendiside buralardadır, o kadar yolu yürüme. " dedi. Başımı bir kez eğip, " Tamam komutanım " dedim ve nizamiyeden çıktım. Tabiki de binmeyecektim arabaya. Bir askerinin ziyaretçisi varken ve görüşüyorken onları korkutması hiç doğru bir hareket değildi. Onun bitmek bilmeyen bu saçma kıskançlığından bıkmıştım.

Arabasının yanından geçerken göz ucuyla baktım. İçerdeydi. Kolunu çiçek yapmış, koltuğa yaslanmıştı. Sanırım uyuyordu.

Bir kaç metre gittikten sonra arabanın çalışma sesini duydum. Beni görmüştü.
Arkama bakmadan yoluma devam ederken durdu ve camını indirerek, " Uyuyakalmışım bin hadi. " dedi. '' Gerek yok komutanım, yürürüm ben. " dedim ve yoluma devam ettim. " Hay komutanının " diye mırıldandığını duymuştum sadece.

Ben yürüyerek ilerliyor oda arabayla yavaşça dibimden geliyordu. " Bak Emir bu böyle olmaz, konuşmak istemisyosan da konuşmayız. Yeterki bin şu arabaya. " dedi.

Sabır dilenip durdum, bırakmıyacaktı peşimi. Araba da durunca arka koltuğa bindim. " Niye öne geçmedin? " diye sordu arkasına dönerek. Cevap vermeyince önüne döndü ve arabayı hareket ettirdi. Bile bile yavaş yavaş gidiyordu. İnip yürüsem daha önce varırdım bölüğe.

5 saniyede bir iç aynadan arka koltukta oturan bana bakıyordu. Göz göze gelince," Özür dilerim " dedi düz bir şekilde.

" Özrün bile çok kaba. " dedim başımı sağa sola sallayarak, aynaya bakmamaya gayret ediyordum.

" Emir, ben seni çok seviyorum. " dedi bir kac dakika sonra.

" Bir kere konuşacağım o yüzden iyi dinle..." dedim. Arabayı sağa çekmiş stop etmişti. Arkasına doğru dönerek bana baktı, söyleyeceklerimi tahmin etmiş gibi düşmüştü yüzü.

" Böyle bir şeyin yaşanması bile hataydı. İkimiz çok farklı kişilikleriz..." derken sözümü kesmiş ve " Ben çok değiştim, sen beni çok değiştirdin. Başkasına hissetmediklerimi sana hissediyorum. Seni kaybetme korkusu, bakmaya bile kıyamamak, karşına geçip seyretmelere doyamamak, yanımda olsan bile özlemek. " dedi.

Derin bir nefes aldım ve gözümü kapatarak açtım. " İşte sorun bu. Sen erkeksin ben de, birbirimize olan hislerimiz yanlış. İkimizinde birbirimizin hayatını mahfetmeye hakkı yok. Askerden sonra benim çok büyük hayallerim var, sana uymaz. Yanımda olsan da sonradan mutsuz olursun. İlerde çocuk sahibi olmak isteyebilirsin, aileye karışmak isteyebilirsin, ben bunları sana veremem. En doğrusu birbirimizden uzak durmak." dedim. O'nu kırmadan ve kendim ağlamadan yeterince kendimi ifade ettiğimi düşünüyordum.

Uzun uzun yüzüme bakmıştı. Söylediklerimi dinlemiş ve kafasında tartmıştı. " Ben seni seviyorum, tüm bunlara karşılık gelmez mi? " dedi. Hâlâ bir umut ışığı bekliyordu benden.

" Seven sevdiğinin mutluluğu ve iyiligi için bazen vazgeçer. Bunu yapabilecek sevgin yok mu? " dedim gözlerine bakarak.

O'da benim gözlerime bakıyordu. Ne hissediyordu bilmiyordum ama benim ciddi olduğumu anlamıştı. Derin bir iç çekerek önüne döndü ve arabayı çalıştırdı.Kalan yol boyunca bir kez bile aynadan bana bakmamış, doğruca önüne bakmıştı. Düşünüyor, söylediklerimi kafasında tartıyor gibiydi. O'nu çok sevsemde bunu yapmak zorundaydım. Benim hayatım zaten hep yokuş aşagıydı ve onun hayatını da karartmaya hakkım yoktu. Çünkü seven sevdiğinin mutluluğu ve iyiliği için bazen vazgeçerdi.

Evet canlar,

kitabın finali kafam da hazır ve ne olursa  olsun yorumlardan etkilenmeden o finali yazacağım . Bitir derseniz bir kaç bölümden sonra son perdeyi yazarım.

Ama yok Erim'le Emir'i tekrar beraber görmek isterim diyorsanız da  devam ederim.

Yorumlarınız ve oylarınız benim için çok degerli. Tanımasam da hepinizi çok seviyorum.❤

DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin