21. bölüm : ALKOL

9.6K 436 43
                                    

"Bizim köyde de böyle bir şey olmuştu. Kadın ezan okununca çıldırıyordu. Elini kolunu bağlıyorlardı, ailesi ne kadar hocaya gotürse de düzelmedi." diyen Vanlıyı hepimiz pür dikkat dinliyorduk.

Yarın günlerden pazar olduğu için serbesttik ve bu gece geç saatlere kadar sohbet edecektik. Başta herkes sivil hayatını anlatsa da sohbet birden paranormal olaylara ve cin hikayelerine gelmişti. Daha önce böyle şeyler duymadığım için oldukça ilgimi çekmişti. Dışarıda yağan sicim gibi yağmur damlaları pencereye vururken ortamın sessizliği ve karanlığı beni korkutuyordu.

"Eee devam et. Sonra kurtuldumu kadıncağız?" dedi Ankaralı, Vanlıya bakarak. Bu sohbeti o başlatmıştı.

Vanlı hepimize bir bakış attıktan sonra titreyen sesiyle "Öldü" dedi.

Derin bir nefes aldım ve etrafıma bakındım.
"Keşke ailesi bi piskoloğa falan götüreymiş. Belkide piskolojik bir rahatsızlığı vardır." dedim. Vanlının anlattığı kadına üzülmüştüm. Gerçekten de böyle şeyler varmıydı, inanmak istemiyordum.

''Ne psikolojisi oğlum. Geceleri kadının mezarından sesler geliyormuş. Hatta ailelerinden bazıları geceleri eve geldiğini ve dolaştığını bile söylüyor." dedi Vanlı.

"Ohaaa." dedi Antalyalı.

Ankaralı, Antalyalının boynuna vurarak " Oha deme oğlum, çarpılacaz." dedi.

Ani gök gürültüsüyle yerimden sıçradım. Ağzımdan bir inleme kaçtı. Vanlı, gülerek "Sakin şef." dedi.

Yağmurun şiddeti o kadar artmıştı ki, çığlık atıp ağlayasım gelmişti. Utanmasam ışıkları açacaktım. Yan ranzamda oturan Diyarbakırlı garip garip bana bakıyordu.
"Ya bakmasana öyle." dedim. Başta kendisi olmak üzre herkes kahkaha attı bana. "Uğraşmayın la bebeyle, adam korkuyor işte." dedi Ankaralı. Korku kelimesi az kalırdı, biri 'höst' dese altıma yapardım.

"Uyuyalım artık. Erim komutan bu gecede çalışacakmış, uyanık olduğumuzu görürse elinden kurtulamayız." diyen Antalyalıya hepimiz hak verdik ve yorganlarımızın içine girdik. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım.

Vanlının anlattığı olay aklımdan çıkmıyordu. Acayip korkuyordum, uykuya daldığım anda kötü rüyalar göreceğimden emindim. Yağan yağmurda daha çok şiddetlenmiş, sanki gök delinmişti. Şu gece bi bitse diye dua ediyordum.

...

"Şşşt Emir." diyen sesle ve kulağımda hissettigim parmaklarla yerimden sıçradım. Erim dehşetle beni sakinleştirmeye çalışıyordu. "Korkma, korkma benim." dedi. Sesli, derin bir nefes alarak " Allah belanı vermesin." dedim elimi kalbime götürerek.

"Noldu yav niye korktun bu kadar?" dedi.

"Arkadaşlar korku hikayeleri anlattı. Sen de öyle gelince korktum." dedim. Kalbim hala ağzımda atıyordu.

"Oyy kıyamam sana. Hangisi korkuttu seni, söyle yakayım onun askerliğini." dedi etrafındaki ranzalara bakarak.

Gülerek kafamı çevirdim sabırla. Çocukmuşum gibi davranıyordu bana.
Tabi ki söylediği şeyde ciddi değildi.
"Noldu, niye geldin bu saatte?" dedim.

"Seni özledim. Başta uyandırmak istemesem de kendime engel olamadım. Hadi kalk." dedi kafasıyla kapıyı göstererek.

"Yaa Erim çok uykum var." dedim mızmızlanarak. Gerçekten de uyku resmen gözlerimden akıyordu. Yarın yapacak iş olmasa da yine erken kalkacaktık.

Erim uzanarak alnımdan öptü ve, "Ya sen gel bi, yine uyursun." dedi. Beni öptüğü için yakalanacağız korkusuyla hemen etrafa bakıp bizimkilerin uyuyup uyumadığını kontrol ettim. "Manyakmısın? Hadi biri uyanık olsaydı?" dedim kızarak.

"Korkma uyuyorlar. Bak eğer gelmezsen ben gelirim yatağa." dedi pis pis gülerek.

Sıcacık yatağın bana sunduğu uyku cazip gelse de kalktım. İnmek için ayaklarımı aşağı sarkıttığımda, beni koltuk altımdan kavramış ve yavaşça aşağı indirmişti. Çocuk gibi hissediyordum kendimi. Benmi çok zayıftım yoksa o mu çok güçlüydü?

Kapıyı yavaşça açtım ve koğuştan çıktık. Koridorda ki saate baktım, 2:30 du. Ben odasına gideceğimizi zannederken o adımlarını dışarıya yöneltmişti.

Yağmur şiddetini azaltmış olsa da hafiften çiseliyordu. Yağmur damlalarının toprakla ve yeşilliklerle buluşması etrafa muazzam bir koku bırakmıştı. Temiz havayı derince içime çektim. Erim, üstündeki parkasını çıkardı ve ıslanmayayım diye omuzlarıma bıraktı. Sol eliyle belimi kavradıktan sonra beni kendisine çekti ve bastırdı. Hâlâ yürüyorduk ve nereye gittiğimizi söylememişti.

Bölüğün az ilerisindeki otoparka gelmiştik. Adımlarımız onun aracına gelince ön kapıyı açtı. Kapı açılır açılmaz sıcak hava yüzüme vurdu. Muhtemelen ben üşümeyeyim diye önceden gelip ısıtmıştı arabayı. Ben içeri geçtikten sonra kapıyı kapattı ve koşar adımlarla sürücü koltuğuna geçti. Direkt olarak arabayı çalıştırdı ve aynadan kontrol ederek park ettiği yerden çıktı. Her hareketini dikkatle izliyordum.

...

Askeriyenin en ucundaki atış alanlarını bile geçmiş, ağaçlık yerlere gelmiştik. Niye buraya geldik diye merak ederken, bana yandan bir bakış attı ve gülümseyerek aşağı indi. Ben arabanın içerisinde beklerken, kısa bir zaman sonra kapımı açtı ve elini uzattı. "Arkaya geçelim." dedi.
Yüzünde heycan ve istek vardı.

Elinden tuttum ve bende aşağı indim. Arka kapıyı açtı ve ben bindikten sonra da kapattı. Kendisi de arkadan dolanıp diğer tarafa bindi. Ayağımın dibindeki şişeleri fark etmiştim. Muhtemelen biraydı.

Ayağımın dibindeki şişelerden birini açtı ve tepesine dikti. Şaşkınlıkla izliyordum.
"Alkol kullandığını bilmiyordum." dedim. Bana baktı ve,kafasını hafifçe sallayarak "Sevmiyorsan, içmem." dedi. Tam şişeyi bırakacakken, "Yook ben karışmamda askeriyede içmen biraz garip geldi bana." dedim.

Onun burada kuralcı ve kurallara uyan birisi olduğunu çok iyi biliyordum. Şimdi askeriyede içmesi beni oldukça şaşırtmıştı. Her seferinde yeniden tanıyordum onu. O alkolünü içerken ben sadece onu izliyordum.

...

İkinci şişede bitmişti. İçerisi alkol kokmuş ve ben rahatsızlanmayayım diye pencereyi hafifçe açmıştı. "İnşallah sarhoş olmazsın. Seni taşıyamam." dedim ona bakarak.

Büyük bir kahkaha atıp, uzanarak yanağımdan öptü. Dehşetle onu izliyordum. Şuan asla onu tanıyamıyordum, sanki yanağımdan öpen o değil bi başkasıydı.
"İki şişemi yıkacak beni?" dedi gülerek.

Oturduğu yere iyice yayılarak iki dizinide iyce açtı. Eliyle sağ dizine vurarak işaret etti. Ne demek istiyordu, kucağıma otur demek değildi inşallah bu. Ben çekingen bir şekilde ona bakarken güldü ve, "Sen demedin mi uykum var diye. Yat işte." dedi.

Uykum tamamen kaçsa da başımı dizine koydum ve ayaklarımdaki spor ayakkabısını çıkardım. Dizlerimide kırarak koltuğa uzandım. Bir elim onun dizindeydi.

"Saçını okşayabilirmiyim?" diye sordu çocuk gibi. Gülerek, "Evet" dedim.

Kafasını koltuğun yaslama kısmına atmış, bir yandan da yumuşak hareketlerle saçımı okşuyordu.

"Seni sana anlatacağım." dedi tok sesiyle. Sıcaktan dolayı gözlerim kapanmak istese de asla uyumak istemiyordum. Kulaklarımı açmış, söyleyeceklerine konsantre olmuştum.

Yagmur hafiften yağarken, karanlık ve loş ortamda onun dizine başımı koymuş, aşırı romontik bir hava oluşmuştu. Hayatımın sonuna kadar burada böyle kalabilirdim.
Onun yanındayken kendimi güvende hissediyor, bana hiçbir şey olmazmış gibi geliyordu.

Acaba söyleyecekleri seylerden dolayı, cesaret olsun diyemi içmişti alkolü?

Alkollüyken söylenen her söz gerçektende ayıkken düşünülmüşmüydü?

DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin