Askere geldikten sonra durulmuş ve olgunlaşmıştım. Duygularım anlık olarak değişiyor ve zirvelerde yaşıyordum. Sevincide, hüznünde.
Lise ve üniversite yıllarımda birçok kız arkadaşım ve sevgilim olmuştu. Hatta biriyle evlenmeyi bile düşünmüştüm.
Ona duyduğum aşksa, Erim'e duyduğum neydi? Bir anlık heves yada hayranlık mı?Asla adını koyamıyordum. Onu görünce nefesim hızlanıyor hareketlerimi ve davranışlarımı kontrol edemiyordum.
Nerde olursam olayım aklımdan çıkartamıyordum. Platonik bir şeydi belkide. Koskoca komutanın bir askere ilgi duymasını beklemem saçmalıktı.En iyisi Onu aklımdan çıkarmaktı. Ondan bir şeyler beklemem beni yıkabilir ve piskolojimi bozabilirdi. Ne olursa olsun ayakta kalmak zorundaydım, çünkü düştüğümde beni kaldıracak kimsemin olmadığı gibi düşmemi dört gözle bekleyenler de vardı.
...
Görev bitmiş ve kışlaya dönmüştük. Valizde ki eşyalarımı boşaltırken bizimkilerde eğitimden yeni gelmişlerdi. "Ooooohhh paşam nasıl geçti tatil?" diye sordu Samsunlu. Başımı valizden kaldırarak gülümsedim. "Yav Erim komutan doğduklarına pişman etmiştir." dedi Vanlı. "Görevdi işte bitti gitti." diyerek geçiştirdim. Erim komutanın beni gezdirmek için dışarıya çıkardığını, hele aynı yatakta sarmaş dolaş yattığımızı söyleyecek halim yoktu elbette.
...
Yemekhanedeki listeye bakıyordum ne yemek var diye. Gördüklerime yüzümü buruşturdum. Domates çorbası, bulgur pilavı vardı. Şimdiden iştahım kaçmıştı.
Elimi cebime attım ve yokladım. Bir kaç madeni para vardı.Normalde har vurup harman savuran biri değilimdir. Heleki kendi parasını kendi kazanan biri olarak, tutumlu olmam gerektiğini biliyordum.
Daha önce çalıştığım cafeden biriktirdiğim paramın yarısı hala duruyordu. Bir bisküvi ve birde meyve suyu akşam yemeğim olabilirdi.
Bizimkilere kantine gideceğimi söyleyip yemekhaneden ayrıldım. Burası küçük bir kışla olduğu için pek fazla asker ve komutan yoktu. Bu yüzden ellerim cebimde sallana sallana kantinin yolunu tuttum.
...
Kantin, akşam yemeği saatine denk geldiği için baya kalabalıktı. Heleki yemekleri gören herkes benim düşündüğüm gibi düşünmüş ve doğruca kantine akın etmişti.
Hemen alacaklarımı alıp kasanın karşısında oluşan uzun kuyruğa girdim. Etrafıma bakıyordum, askerler komutanlar vardı. Kimse kimsenin ne aldığına karışmıyordu.
"8 tl." dedi kasanın başındaki asker. Cebimden bozuklukları çıkardım ve avcumun içine koyarak saymaya başladım. Tam tamına 5 tl vardı. "Bisküvi ne kadardı?" diye sordum askere. Asker elimdekine bakarak "4,5" dedi. Elimdeki bozuklukları uzatıp meyve suyunu bıraktım. Param anca bisküviye yetmişti. Fazla param vardı ama bozmak istemiyordum.
...
Yemekhaneden çıktıktan sonra direkt bölüğe gelmiştik. Herkes serbestti akşamları. Kimisi koğuşunda sohbet ediyor kimisi sigarasını içiyordu. Bende bizim koğuştaki devrelerle bölüğün etrafını turluyorduk.
"Askerlik çok ilginç, dışardayken dört gözle askere gitmeyi beklerdim, şimdi dışarıyı özlüyorum. Bizim arkadaşlar alkol aliyodur şimdi." diye sitem etti Ankaralı.
"Bilmem mi. Bende anamı özledim. İyiki evli falan değiliz, hele bide çoluk çocuk olduğunu düşün. Aklın dışarda kalacaktı." diyen Vanlıya gülümsedim ve elimle sırtını ovaladım.
Hepsi haklıydı ama ama benim dışarda özleyebileceğim tek şey yemek yapmaktı. Ailem olmasa da sürekli görüştüğüm arkadaşlarım ve usta şeflerim vardı. Hepsi burnumda tütüyordu.
"Eee Emir sen özelemdin mi sivili?" diyen badime kafamı öne eğerek, "Özlemez olurmuyum. Herkesi çok özeldim. Ama buranın da tadını çıkarmak, değerini bilmek lazım. Bir kere geliyoruz askerliğe. Burada sizinle olmak ta güzel." dedim.
Hepsi beni dikkatle dinliyordu. "Valla haklsın. İlerde anlatacak anımız olsun ama değil." dedi Diyarbakarlı. O, aramızda evli olan tek kişiydi. Ailesi adetlerine göre 18 yaşına gelir gelmez evlendirmişti onu.
"Neyseki bayram yaklaşıyor, Albay her bölüğü sırayla izine yollayacak." diyen Samsunlu şimdiden heyecanlanmıştı. Albay her kurban ve ramazan bayramında askerleri ailelerini görmeye ve bayramlaşmaya izine gönderiyordu.
Ben izin kullanmıyacaktım. Bir an önce bu askerliğin bitmesi gerekiyordu. Hoş, izin kullansam da kimi görmeye gidecektim ki?
Belkide askerde özlem çekemeyen tek varlık bendim. Bu halime gülsem de, bir tarafım buruktu. Birilerini özleyebilmek için nelerimi vermezdim ki?
...
"İçtimaaa toplaaan." diyen çavuşa kulak verdik ve bölüğün önünde sayılmak için harkete geçtik. "Günde kaç kere sayılıyoruz? Sayan varmı?" dedi Samsunlu. "Koyun gibi." diyen Ankaralıya hep bir ağızdan gülmüştük.
Sırada beklerken üç asker ellerinde ki kolilerle bize doğru geliyordu. Herkes şaşkın bir şekilde kolilere bakıyor fikir yürütmeye çalışıyordu.
Üç asker herkese kek, bisküvi ve meyve suyu dağıtıyordu. Bende aldıktan sonra yanımdaki üst devreye "Neyin nesi bu?" diye sordum. Çoktan keki ve bisküviyi açmış yiyordu. "Valla bilmiyorum, akşamki yemeğin üstüne ilaç gibi geldi bu. Üzümünü ye bağını sorma." diyerek iştahla yemeye devam etti.
Şaşırdığım şey bu yiyeceklerin dağıtılması değil, benim kantinde almak isteyip paramın yetmediği şeylerdi. Bu kadar tesadüf olamazdı. Elimdeki meyve suyuna ve bisküviye baktım uzunca...
Aklıma tek bir kişi ve tek bir ihtimal geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》
RomanceTAMAMLANDI. Askeri kurgudur. Erim, hayatı disiplinden ibaret olan ketun bir komutandı. Tek düşkünlüğü limon çiçeğiydi.