Üç gündür eğitim yapmayıp bölüğün işleri ile uğraşıyorduk. Kış geleceği için ekipmanları tamamen değiştiriyorduk.
Benimle beraber 5 kişi de kalorifer dairesini temizliyordu. Dışardan gelen iki görevli de kalorifer kazanına bakıyordu. Bir kaç güne de kömürler gelecekti.Anlatılanlara ve duyduklarıma göre kışın buraya metrelerce kar yağıyormuş. Bende kışçılardandım. Seviyordum, yağmuru ve karı. Yaz da güzeldi ama çok bunaltıcı sıcaklar olduğu için kış mevsiminin gelmesini dört gözle beklerim.
Kalorifer temizliği bittikten sonra kendimizi dışarıya atmıştık. Hava çok kasvetli ve kapalı olduğu için gölge aramamıza gerek yoktu. Havadan duyduğumuz şiddetli gürültüler her an yağmurun yağacağını bildiriyordu bize.
"Erim komutan nerelerde? Gözükmüyor ortalarda." dedim etrafımda oturan bizimkilere. Bir kaç gündür dogru düzgün görmemiştim onu. İçtimalarda iki üç dakikalık zamanlarda görmüştüm ancak.
"Bayram yaklaştığı için nöbetleri ve izinleri ayarlamakla uğraşıyor. " dedi usta asker. Çok yoğun olduğu belliydi zaten. Ondan uzak durmayı kendim istemiştim ama pişman da olmuştum. Aşırı özlemiştim onu.
"Ben bölüğe gidiyorum." diyerek oturduğum yerden kalktım. Vanlı, " Yav sen valla salaksın. Bölüğe gidince yeni iş yıkacaklar, otur işte akşama kadar." desede umursamadım. Erim'i hem özlemiş hemde merak etmiştim. Sabahta iyi görünmüyordu zaten.
...
Bölükte de ummalı bir kış hazırlığı vardı. Herkes bir şeyler taşıyordu. Hızlı adımlarla binaya girdim ve merdivenlerden çıkarak Erim'in odasına vardım. Koridor duvarında bulunan aynadan kendime baktım ve üstümü başımı düzelttim. Kapıyı çaldım ve "Geeel" sesini duydum. İçeri girmemle dosyalar arasından bana bakan Erim'i görünce ne kadar özlediğimi bir kez daha anladım. Beni görünce hem şaşırmış hem de sevinmişti. Elindeki kalemi dosyanın üzerine bırakarak koltuğuyla masadan uzaklaştı. "Hoşgeldin." dedi. Başımı sallayarak "Hoş buldum." dedim ve yanına doğru ilerledim.
" Ne yapıyorsun? Kaç gündür doğru dürüst gözükmüyorsun? " dedim. Kollarını iki yana açıp gerneştikten sonra, '' Gördüğün gibi çalışıyorum. " dedi. Adımlayarak dibine kadar geldim ve masaya baktım. Bir sürü kağıt ve dosyalar vardı. Çok meşgul görünüyordu. " Beni mi özledin yoksa? " dedi gülerek. "Alakası yok, sadece merak ettim. " dedim. Bu dediğime kendim bile inanmamıştım.
Çok yorgun gözüküyordu, gözlerinin altı çökmüştü resmen. Odadan çıkacağım sırada, "Nereye?" dedi. Ses çıkarmadan çıktım ve kantinden iki çay aldım. Eminim öğle yemeği bile yememişti.
Kapıyı çalmadan direkt olarak elimdeki tepsiyle içeri girdim. Çayları görünce, "Heh, aferin aferin işte böyle hizmet edeceksin kocana." dedi ve oturduğu yerden kalkarak karşıdaki deri koltuğa attı kendini. Söylediği sözden dolayı utanmış, bardağı masaya koyarken ellerim titremişti. Başımı kaldırarak Erim'e baktığımda dudaklarının kenarı kıvrılmıştı. "Utanma." dedi ve toparlanarak benim için yanında yer açtı.
Çayımdan bir yudum alıp, " Yemek yedin mi?" dedim. O da demli çayından bir yudum alarak kafasını salladı ve "Yedim gülüm." dedi.
"Erim bana böyle şeyler söyleme lütfen." dedim. Omzunun üstünden sağında utangaç bir şekilde oturan bana baktı ve, "Tamam, tamam." dedi. Çayım bittikten sonra oturduğum yerden kalkıp masaya doğru ilerledim. Beni izliyordu dikkatle.
"Burdakileri bilgisayaramı geçiyorsun?" dedim. Çayından bir yudum aldı ve onaylarcasına kafasını salladı. Bende makamına oturup işe koyuldum.
''Yorulma sen, ben hallederim." demesine rağmen bırakmadım. "Kıyamadın demi?" dedim kıkırdıyarak.
"Ben sana kıyamam ama, sen bana kıyarsın. Baksana kaç gündür bi öpücük vermedin." dedi şikayet ederek. Gülerek başımı sağa çevirdim ve işime devam ettim.
Klavyenin üzerindeki hareket eden ellerim onun dikkatini çekmiş olacak ki dalmıştı. "Nasıl bu kadar hızlı yazabiliyorsun?" dedi.
"Alışkanlık. " dedim gülümseyerek....
Kısa bir aradan sonra tuşlu telefonuyla benim fotoğrafımı çektiğini fark ettim. Ona doğru bir bakış attığımda, "Hiç fotoğrafın yok bende. Geceleri buna bakar uyurum artık." dedi.
Yerimden kalkarak yanına doğru ilerledim ve dibine girecek kadar sokuldum. Elindeki telefonu aldım ve iyice ona yaklaştım. Telefonu uzaklaştırarak bir kaç tane beraber fotoğrafımızı çektim. Telefonu ona verdim ve, "Ben gidiyim artık, biraz sonra yemek için içtima alınır." dedim. Gözü telefondaydı ve çektiğim fotoğrafa bakmakla meşguldü. Kafasını salladı, tamam der gibi. Ben tam kapıdan çıkacakken, "Emir az kalsın unutuyordum, bi imzan lazım." dedi ve yerinden kalkarak masasına yöneldi. Dosyaların arasından bir kağıt çıkardı ve kalemle birlikte bana uzattı.
"Ne bu, ne için." dedim.
Gülerek, "Nikahımız için." dedi.
Bende gülerek, kalemi elime aldım ve kâğıtta yazılanları okumadan imzamı attım.Kapıyı açtım ve arkama dönerek son kez ona baktım. Hâlâ daha tuşlu telefonuna bakıyordu. Koskoca adam da olsa çocuk gibi sevinmişti. "Hakketten ne içindi bu imza?" dedim. Merak ediyordum.
Başını telefondan kaldırmadan gülümsedi ve "Sürpriz " dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》
RomansaTAMAMLANDI. Askeri kurgudur. Erim, hayatı disiplinden ibaret olan ketun bir komutandı. Tek düşkünlüğü limon çiçeğiydi.