Buranın havası tıpkı benim duygularım gibi sürekli değişiyordu. Sabah içtimada donarak sayılmayı beklerken, öğlen güneş açıyor ve sucuk gibi terliyorduk. Hemen sonrasında hava kararıyor ve yağmur yağıyordu. Hepsi aynı gün içinde oluyor, yirmi dört saat içersinde 4 mevsimi birden yaşıyorduk. Hepimiz bir an önce karın yağmasını bekliyorduk, çünkü kardan dolayı eğitim yapamayız diye düşünüyorduk. Yani umarım yapmazdık.
"Of of anam kalbim duracak sıcaktan." diyen Ankaralıya baktım. Boncuk boncuk terlemişti. Eğitimden az önce çıkmıştık ve inanılmaz yorulmuştuk. Kendimizi ağacın gölgesine zar zor atmıştık ki albayın filamalı aracını görmemizle toparlandık ve esas duruşa geçerek asker selamı verdik.
Albay, araçtan inip bize selam verdikten sonra direkt olarak bölüğe girdi. Erim'in de albayın geleceğinden haberi varmış gibiydi ki onu merdivenlerde karşılamıştı.
Albay geldiği için rahat rahat dinlenemiyorduk tabi. Çavuş hemen bize mıntıka işi vermişti. Maksat albayın, askerleri çalışırken görmesiydi.
Elimdeki fırçayla zaten sabahtan temizlediğimiz yolu tekrar süpürüyordum.
Rastgele ve oyalanmak için yaptığım iş, albayın bölükten çıkmasıyla son buldu.
Hemen selam verdim, tabi diğer askerlerde.
"Kolay gelsin asker." dedi bize bakarak.
Hep bir ağızdan yüksek bir sesle, "Saol" dedik.Albay arkasını dönerek, "Erim üsteğmenim, akşama bende taburda olacağım. Şu belgeleri bana akşama getirebilirmisin?"
dedi.Erim başını sallayarak, "Emredersiniz komutanım." dedi.
Albay şaşırarak Erim'e baktı ve, "Hepsi hazır mı yoksa? Ne çabuk bitirdin?" dedi.
Erim ciddiyetle, "Hazır komutanım sadece sizin imzalarınız eksik. Benim evde, akşama masanızda olur belgeler." dedi.
Albay memnun olmuşçasına kafasını salladı ve filamalı araca binip bölükten uzaklaştı.
Erim gerçektende çok çalışkan bir komutandı. Kendisinin de dediği gibi bu iş için yaratılmıştı sanki. Bir kez daha gurur duymuştum onunla.
...
Bölüğün önünde öğle yemeği için toplanmıştık. Yemekte ne olursa olsun seçmeden iştahla yiyecektim. Eğitim hepimizin karnını kurt gibi acıktırmıştı.
Çavuş mevcut sayıyı alırken Erim, merdivenlerden indi ve gözleri ilk olarak beni buldu. Sanki kalabalıkta beni arar gibiydi. Kahverengileri her gözümle kesiştiğinde heyecanlanıyordum. Bize doğru adımladı ve ciddi bir şekilde bana bakarak, "Benimle belgeleri almak için geleceksin asker." dedi. Başımı sallayıp, "Emredersiniz komutanım." dedim. Diğer askerler yanımızda olduğu için Erim'in bana ciddi ve sert konuşması komiğime gelmişti. Her an kahkahayı basabilirdim ki Erim bunu fark etmiş ve, "Hadi, sallanma" diyerek uyarmıştı beni.O önde ben arkasında otoparka doğru yürüyorduk. Etrafta diğer bölüğün askerleri ve bir kaç komutan olduğu için yakınlaşamıyorduk.
O sürücü koltuğuna binerken bende arka koltuğa binmiştim. Askeriyeden çıktıktan sonra arabayı sağa çekmiş ve ön koltuğa geçmistim. Radyodan güzel bir şarkı açmıştı. Ben dışarıyı seyrederken arada dönüp bakıyordu.
Radyonun sesini hafif kısarak yanağımdan makas aldı ve, "Niye konuşmuyorsun? Yoksa içtimada sert konuştuğum için küstünmü?" dedi.
Başımı yukarıya kaldırarak, "Yook, niye küseyim. Sadece araba yolculuğu yaparken etrafı seyretmeyi severim." dedim.
Kafasını onaylarcasına salladı ve, "Hmm, aman küsme zaten." diyerek sağ eliyle tuttuğu vitesi bırakarak benim sol elimi tuttu. İkimizin eli birleşmiş bir şekilde kucağımdaydı.
Çarşıya gelmiş ve arabayı durdurmuştu.
"Yemek sipariş etmiştim, onları almaya gideceğim. Çok sürmez, sıkılmazsın demi?" diye sordu. "Sıkılmam." dedim.Aradan neredeyse yarım saat geçmişti ve halen gelmemişti. Sıkılmam dememe rağmen sıkılmıştım. Tam dışarıya çıkıp hava almak istemiştim ki karşıdan geldiğini görünce vazgeçtim. Elindeki iki poşetle büyük adımlar ata ata yürüyordu. Öyle erkeksiydiki dışarda gören kızlar dönüp dönüp bakıyordu. Kıskançlık krizi geçiriyordum. Dışarıya çıkıp, bakan kızlara 'Onun sahibi var, önünüze bakın.' diye bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. Zaten yakışıklıydı, bide askeri üniformalarla ayrı bir karizmatik olmuştu.
Arabaya binip bana baktı ve, "Biraz beklettim kusura bakma. Tatlı da aldım." dedi. "Sorun değil." diyerek kafamı salladım. Önüne döndü ve arabayı çalıştırarak yolumuza devam ettik.
Kısa zaman sonra bir apartmanın önüne durmuştuk. Galiba evi buradaydı. Aynı anda arabadan indik ve arka kapıyı açarak yemek poşetlerini aldım. "Ver istersen." demesine rağmen "Yok, ağır değil." diyerek vermedim.
Apartman girişinde ellili yaşlarda bir amca bizi görünce, "Ooo komutan hoşgeldin. Göremiyoruz seni kaç gündür." dedi.
Emir, gülümseyerek "Askeriyede tören olacak Mehmet amca, cok işim vardı. Eve de dosya almaya geldim." dedi.
Büyüklerine karşı çok saygılıydı. İsminin Mehmet oldugunu öğrendiğim amca gülümseyerek elini Erim'in omzuna koyarak bir kaç kere vurdu ve "Dikkat et oğlum kendine." diyerek yoluna devam etti.
Binada asansör olmadığı için merdivenlerden çıkıyorduk. Durdu ve bir kapıyı çalmasıyla şaşırdım, yalnız yaşadığını biliyordum. Kim vardı evde şimdi?
Yaşlı bir kadın kapıyı açınca endişelendim. "Selma teyze, meraba. Bu Emir, hem benim eskerim hemde çok yakın tanıdığım." diyerek tanıştırdı Erim bizi. Kadını bir an annesi sanmıştım. Bana bakarak gülümsedi, gayet sıcak kanlı bir kadındı.
"Benim evin yedek anahtarını rica edebilirmiyim. Onda dursun, ben olmadığım zamanlar dışarda kalmasın." dedi Erim.
Kadın gülümseyerek, "Tamam oğlum hemen getireyim." diyerek içeriye gitti.
Erim'e dönerek, "Ne gerek vardı şimdi buna. İstemem. " dedim.
Erim kafasını hafifçe kaldırarak " Olmaz dursun işte sende. Çarşıya falan çıkınca gelirsin." dedi. İtiraz istemediğini net bir şekilde belli etmişti.
Kadın anahtarı getirerek bana uzattı ve, "Erim komutanın evde olmasa bile, kendin durma. Çık gel bize." dedi. Gülümseyerek kafamı salladım.
Erim'in komşuları gerçekten de çok iyi insanlardı.Beni herkesle tanıştırması değişik hissettirmişti. Hem utanmış hem mutlu olmuştum. Kendimi değerli hissettiriyordu bu adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞKÜNLÜK 《 BxB 》
RomanceTAMAMLANDI. Askeri kurgudur. Erim, hayatı disiplinden ibaret olan ketun bir komutandı. Tek düşkünlüğü limon çiçeğiydi.